BAŞKENTTEN SELAM
TARİH TÜRK’LE BAŞLAR
Artık, konuyla ilgili, yerli yabancı bütün bilim adamlarının kabul ettikleri gerçeğe göre, “Tarih Sümer’le başlar...” Peki, Sümerler kimdir? Bu sorunun cevabı da, yine bilim adamları tarafından verilmiştir ki; Sümerler Türk’tür ve konuştukları dil de Türkçe’dir. Bunun böyle olmadığını, varsın başkaları ispatlasınlar!..
Günümüzden yaklaşık altı bin yıl kadar evvel Mezopotamya’da bir devlet ve büyük bir medeniyet kuran Sümerler, yazıyı ilk bulan millettir. Balçıklar üzerine çivi bastırarak yazdıkları için bu yazıya, bilim adamları “çivi yazısı” adını verdiler. Bu balçıklar fırında pişirilerek, hem hafif ve hem de dayanıklı olmaları sağlandı. Bilginler, günümüze kadar gelmiş olan bu balçıklara “Sümer tabletleri” dediler. Sümerler’in oluşturdukları alfabe ile aynı coğrafyada yaşayan Akatlar, Asuriler, Hititler ve Urartular da yazılar yazdılar ve onlar da günümüze kadar gelen tabletler bıraktılar. Bugün bu tabletler sayesinde, insanlık tarihinin karanlık sayfaları aralanıp, yeni bilgilere ulaşılmaktadır.
19.Yüzyılda tarihi Sur kentinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Sümer tabletleri uzmanlar tarafından okunduğunda, bu dilin Hint-Avrupa dillerinden olmadığı; Sami ve Hami diller gruplarına girmediği tespit edildi. Geriye sadece Turan dili kalıyordu ki bu, Türkçe’ydi; ama batılı uzmanlar, bunu telaffuz etmekten kaçındılar!..
Büyük Atatürk, Türkolojiye büyük önem veriyordu. Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarını özellikle kurdurmuş ve çalışmalarına bizzat katılmıştı. O Sümerler’in Türk, dillerinin ise Türkçe olduğunu biliyordu. Türk tarih bilginlerine bu görüşlerini açıkça ifade etti ve Sümerler konusunda derinliğine araştırma çalışmalarının yapılmasını istedi. Bu amaçla, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi bünyesindeki Sümeroloji Kürsüsünün kurulmasını sağladı. Sümerbank adı, bizzat Atatürk tarafından konuldu. Ankara ve İstanbul’daki mutena semtlere İskitler, Etiler, Akatlar vb. gibi isimlerin verilmiş olmasının temel nedeni, insanımızın, tarihi köklerimize inerek, ne denli büyük ve eski bir milletin mensupları olduğumuzu görerek, gurur ve onur duymasını temin etmektir.
Ne yazık ki, yirminci yüzyılın en büyük dahisi olan Atatürk’ün ölümünden sonra, Türklük heyecanı azaldı. Giderek öylesine anlamsız günler yaşadık ve gördük ki; ülkemizin altını oymaya çalışan bölücü unsurlar ile milliyetçiler, aynı kefeye konuldular ve “Atatürkçülük” diye diye, O’nun temel ilkeleri ortadan kaldırıldı!.. Dolayısıyla Sümeroloji çalışmaları da yavaşladı ve birkaç bilim adamımızın kişisel çabalarıyla sürdürülebildi.
Yakından tanıma fırsatı bulduğum Azerbaycanlı Türkolog Aydın Mamedov, Türk Milletinin ve dilinin temellerine inmeyi amaç edinen, milliyetçi bir bilim adamıydı. Ünlü yazar Ali Samedov’un, Bakü-Merdekan’daki bağında, bir tam gün yiyip, içip, sohbet ettiğim Aydın Mamedov’un, anlattıkları bana hayal gibi geliyordu. O, Sümer dilinde, bugünün Türkçesi’nde yer alan sekiz yüz kadar söz tespit etmişti. Yaşasaydı, kim bilir daha ne tespitler yapabilecekti? Ne yazık ki, kuşkulu bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş olan Mamedov’a bu vesileyle bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum...
Kırgızistan denilince, aklımıza nasıl Cengiz Aytmatov geliyorsa, Kazakistan denilince de Olcas Süleyman gelmelidir. Bana göre Olcas Süleymanov, Cengiz Aytmatov’dan daha milliyetçi ve daha Türktür. O kadar Türk’tür ki; Orhun kitabelerindeki alfabenin, bugün, Türk Dünyasının ortak alfabesi olmasını savunmakta ve bu düşüncesini her vesileyle ve her mekanda yazıp, söylemektedir. Yıllar önce, Kazak Yazarlar Birliği’nin başkanı iken, konuğu olmak şerefini elde ettiğim Olcas Süleymanov’la, Almatı’ya egemen olan Alatoo (Aladağ - Tanrı Dağı) eteklerindeki Medeo’da, görkemli bir yurt (çadır) içinde yediğimiz yemekte yaptığımız konuşmalar, hala kulaklarımdadır. Mealen şöyle demişti, bana:
“Bugün, Ermeninin, Yahudi’nin, Gürcünün, Arabın, Rusun, Çinlinin, Japonun vb. alfabeleri var; ama bizim yok! Zaman olmuş, Arap; zaman gelmiş Kiril; sonra da Latin alfabesini kullanmışız. Bugün de kimimiz Arap, kimimiz Kiril, kimimiz Latin alfabesiyle yazıp, okuyoruz. Oysa, Türkler’in kendi alfabeleri vardır ve hepimiz bu alfabeyi kullanmalıyız. Ben şahsen, bazı dostlarımla bu alfabeyi kullanarak mektuplaşıyorum. Bunlardan birisi Macaristan’da yaşayan Kıpçak Türkü İstvan Mandoky Kongur’dur...”
O sohbetimizde Olcas, Rus dilindeki pek çok kelimenin Türkçe kökenli olduğunu söylemiş ve örnekler vermişti. Nitekim, daha sonra yayımlanan “Az-İ-Ya” adlı kitabında bu gerçeği uzun uzadıya yazmış ve kitap büyük yankılar yaratmıştı. Bir anda yüz bin adet satılan kitap, Ruslar’ı ürkütmüş ve satışı engellenmişti. Dağılan SSCB’nin o zamanki lideri Gorbaçov, Olcas Süleymanov’u kastederek; “bu adama dikkat edin, çok tehlikeli!..” demişti. Halkın tepkisinden korkularak Olcas’a bir şey yapılmamıştı ama elindeki imkanlar da bir hayli kısıtlanmıştı. Olcas bugün de Kazaklar tarafından çok sevilen bir insan; manevi bir liderdir. Bugün, gerçek anlamda demokratik bir seçim olsa, Kazakistan halkının tüm oyları Olcas’da toplanır ve Cumhurbaşkanı seçilebilir. Nursultan Nazarbayev de bu gerçeği bildiği için, Olcas’ı, mümkün olduğu kadar Kazakistan’ın dışında tutmakta ve O’nu, Büyükelçi tayin ederek, uzaklaştırmaktadır. Nitekim halen Paris’te, Kazakistan’ın UNESCO Nezdindeki temsilcisidir. İşte bu değerli kültür, sanat ve bilim adamı da Sümerler’in Türk olduklarını tespit eden, yazan, söyleyen kişidir.
Devam edecek…