İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
Köşe Yazarı
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
 

ROMANLAR

BAŞKENTTEN SELAM   ROMANLAR Dünyanın her tarafında yaşayan Romanların Hindistan kökenli bir halk olduğu gerçeği, belgelerle sabittir. İranlı şair Firdevsi'nin iddiasına göre; İran Şahı Behram Gur, hayata küsmüş olan İran halkının müzik ve eğlence kültürünü yaşatabilmek için Hint Kralından yardım istemiş; Ey yardımsever Kral! Ustaca lavta çalan kadın ve erkek 10 bin Lur (Roman) seç, gönder. Bunun üzerine İran'a gelen Romanlar yaptıkları müzik ve eğlencelerle miskinleşmiş,  fakir halkın hayat neşesini yeniden kazanmasını sağlamış. Bunun için İran Şahı Romanlara bol miktarda büyükbaş hayvan, tohum ve buğday bağışlamış. Yerleşik hayat ve çiftçilik mesleğinden anlamayan Çingeneler, Şahın verdiği tüm mükâfatı kısa sürede tüketmişler. Tekrar Şahın huzuruna çıkan Romanlar, içinde bulundukları müşkül durumu Şaha bildirmişler. Şah, kendilerine ekip biçmek için yeterli mükâfat verdiğini belirterek Romanların taleplerini reddetmiş. İran'dan ayrılan Romanlar dünyanın dört bir yanına dağılmışlar, fakat gittikleri yerlerde ayrımcılık, hakaret, tecavüz ve cinayete maruz kalmışlar. Romanlara dünyanın her yerinde değişik isimler verilmiştir. Türkiye'de Çingene, başka ülkelerde Karaçi, Koçer, Pıpırı, Kıpti gibi isimler verilen Romanlar yaşama biçimleri ve tenlerinin renginden hareketle 'Mustalöinen' (Kara), 'Faraonepene' (Firavun kavminden olan) ve 'Kalo' (kara) gibi deyimlerle de adlandırılmışlardır.. Ancak Çingeneler, kendilerini sadece 'İnsan' anlamına gelen Roman olarak tanımlamayı tercih etmişlerdir. Öte yandan Çingenelerin Lovariler, Boybalar, Lluliler, Çurariler ve Turko Amerikalılar adlarıyla beş kola ayrılmış oldukları da saptanmıştır. Çingeneler tarihleri boyunca büyük zulümlere maruz kalmışlardı ama İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya'sı tarafından sistematik bir soykırıma maruz bırakıldılar. 1942 tarihinde Alman Nazi Komutanlarından Hienrich Himmer tarafından yürütülen katliam planı çerçevesinde Avrupa kıtasında yarım milyon Çingene öldürülmüştür. Naziler kurdukları Özel timlerle büyük bir Çingene avı başlatmış; Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda gibi geniş bir coğrafyaya yayılan Çingeneleri tek tek toplayarak insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek imha planını hayata geçirmişlerdir. Çingenelerin katledilmesi kadar acı olan bir başka gelişme ise bir tek Nazi savaş suçlusunun Çingene katliamından ceza almamasıydı. 1962 yılına kadar süren savaş suçlarının yargılamalarının tamamı Yahudi Soykırımı çerçevesinde ele alınırken yarım milyon Çingenenin soykırımı dünya vicdanı tarafından görmezden gelinmiştir. Kendisi de bir Roman olan Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Çingenelerin maruz kaldığı acıları ve hayata bakışını Karadut' şiirinde şöyle dile getirecekti; Ben beyzade, kişizade, Her türlü dertten topyekûn azade Hani şu ekmeği elden suyu gölden. Durup dururken yorulan, Kibrit çöpü gibi kırılan, Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan, Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaşayan, Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum. Netmiş, neylemiş, nolmuşum, Cömert ırmaklar gibi gürül gürül, Bahtın karışmış bahtıma çok şükür. Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.   Çingeneler tarih sahnesinde pek çok coğrafyaya uğramışlardı. Bu duraklarından birisi de Mısır'dı. Bu sebeple başta Osmanlı olmak üzere Çingeneler birçok yerde 'Kıpti' olarak bilinirdi. Evliya Çelebi Kavm-i Kababete olarak nitelediği Çingeneler için Firavun soyundan gelen bir toplum olduğu iddiasında bulunmaktadır. Halil İnalcık özellikle Üsküdar civarında yaşayan çingenelerin ilk defa İstanbul'a Fatih Sultan Mehmet tarafından getirildiğini ve 31 ailenin bu göçe iştirak ettiğini yazmıştır. Farsça çalgı anlamına gelen 'Çeng' kelimesinden türetilen Çingene; raks edip dans eden anlamında kullanılır. Osmanlı döneminde de Çingeneler daha çok eğlence hayatının asli unsuru olmuşlardır. En önemli Çingene Karagöz'dü. Çingeneler Osmanlı'nın kuruluşundan itibaren eğlence hayatında yer almaya başlamışlardı. Bunun en somut örneği Hacı Evhat, yani bilinen bir diğer ismiyle Karagöz'dü. Doğu Makedonya’nın Usturumca kentinde yaşayan ve her vesileyle Müslüman-Türk olduklarını ifade eden, Roman kökenli Kardeşlik Derneği halk oyunları ekibi toplu halde Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi, Karagöz'ün toplumda meydana getirdiği etki ve güçlü mirası için şu dizeleri yazacaktı; Çingeneler, Karagöz örneğinde görüldüğü gibi halk tarafından çok sevilirken, kimileri de itilip kakılmaya maruz kalıyorlardı. Bir de Ahmet Haşim'in baktığı gibi görebilmek için evvela tüm insani donanım ve estetiğe sahip olmak gerekir; Çingene, insan tabiatına en yakın varlıktır. Zannedilir ki bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sakinleri, beşeri şekle istihale etmiş birtakım yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır. Çocukluğumda gördüğüm baharlardan bugün hatırımda kalan hayal; kırmızı, yeşil, sarı şalvar giymiş şarkı söyleyen ve el çırpan bir alay genç ki içinde tahta zurna çalıp bu musikinin vahşi kahkahalarının ardından müşabih akisleriyle vadileri inim inim inleten gene bir Çingenedir. Osmanlı'nın Çingenelerle tarihte iki önemli münasebeti olmuştu. İlki Mısır'ın fethinden sonra çöle sürülen Çingenelerdir ki bunun en önemli sebebi kargaşa sonucu meydana gelen yağmanın önüne geçmekti. Bir diğeri ise Endülüs'teki katliam sırasında Osmanlı tarafından kıyımdan kurtarılan topluluklardan birisi de Çingenelerdi. Roman asıllı ünlü ses sanatçımız Kibariye Osmanlı'da önemli bir devlet görevi almayan Çingeneler, toplumun en önemli müessesi olan izdivaç kurumunu tek başına ayakta tuttukları gibi bohçacılık, demircilik ve seyislik gibi önemli mesleklerin de aranan erbaplarıydı. Bunun yanında toplumun yapmaktan kaçındığı kürekçilik ve cellatlık gibi mesleklerin de çoğunlukla Çingeneler tarafından tercih edilmesi onların kötü bir şöhrete sahip olmasına neden olmuştu. Ayrıca Osmanlı, Kıpti Çingenelerinin Müslüman olanlarının da Cizye vergisine tabi olmaları ise şeriata aykırı bir durumdu. Buna rağmen Çingenelerden cizye toplanması eleştirilen bir konu olarak değerlendirilmekteydi. *** Türkiye Çingeneleri (veya Romanları) Türkiye'de yaşayan bir Çingene etnik grubudur. Çoğunluğu Trakya'da ve Balkanlar’da yaşamaktadır. Türk Çingenelerinin geleneksel etkinlikleri arasında müzik, sokaklarda çiçek alışverişi, demircilik, sepetçilik sayılabilir. Romanlardan sorumlu koordinatör Bakanlığın yaptırdığı araştırma sonrası Romanların yoğun olarak 66 ilimizde yaşadığı, sayılarının 8 milyon civarında olduğu saptanmıştır. Ünlü klarnet ustası Hüsnü Şenlendirici de Roman vatandaşlarımızdandır. Öte yandan Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Romanya vb. gibi Balkan ülkelerinde yaşayan Romanların önemli bir kısmı Müslüman olmuşlar ve Türk kimliğini benimsemişlerdir. Ben bu topluluğun oluşturdukları halk oyunları ve müzik festivallerimiz için Türkiye’ye defalarca davet ettim. Silifke Folklor ve müzik Festivallerimize de zaman zaman Balkanlar’daki Roman grupların katılmalarını sağladık. 1957 yılında İzmir’de, Çingene Mahallesi veya Tenekeli Mahalle de denilen yerde, Roman vatandaşlarımızın yaşama biçimlerini görmüş, bilgiler almıştım. O yıllarda konar göçer çingeneler, ülkemizin kimi mekanlarında yaşıyor ve fakat yaşadıkları yerlerdeki yerleşik insanlarımız için sorun yaratıyorlardı. Keza İstanbul’un Sulukule bölgesinde de onlardan önemli şikayetler alınıyordu. Ancak bugün Çingene-Roman vatandaşlarımız, öteki tüm vatandaşlarımız gibi tüm anayasal haklarını kullanıyorlar. Devletimiz de onları kolluyor ve tüm olanaklardan yararlanmaları için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Örneğin TBMM’nde çingene vekillerimiz de bulunuyor.  
Ekleme Tarihi: 05 Eylül 2024 - Perşembe

ROMANLAR

BAŞKENTTEN SELAM

 

ROMANLAR

Dünyanın her tarafında yaşayan Romanların Hindistan kökenli bir halk olduğu gerçeği, belgelerle sabittir. İranlı şair Firdevsi'nin iddiasına göre; İran Şahı Behram Gur, hayata küsmüş olan İran halkının müzik ve eğlence kültürünü yaşatabilmek için Hint Kralından yardım istemiş;

Ey yardımsever Kral! Ustaca lavta çalan kadın ve erkek 10 bin Lur (Roman) seç, gönder.

Bunun üzerine İran'a gelen Romanlar yaptıkları müzik ve eğlencelerle miskinleşmiş,  fakir halkın hayat neşesini yeniden kazanmasını sağlamış. Bunun için İran Şahı Romanlara bol miktarda büyükbaş hayvan, tohum ve buğday bağışlamış. Yerleşik hayat ve çiftçilik mesleğinden anlamayan Çingeneler, Şahın verdiği tüm mükâfatı kısa sürede tüketmişler.

Tekrar Şahın huzuruna çıkan Romanlar, içinde bulundukları müşkül durumu Şaha bildirmişler. Şah, kendilerine ekip biçmek için yeterli mükâfat verdiğini belirterek Romanların taleplerini reddetmiş. İran'dan ayrılan Romanlar dünyanın dört bir yanına dağılmışlar, fakat gittikleri yerlerde ayrımcılık, hakaret, tecavüz ve cinayete maruz kalmışlar.

Romanlara dünyanın her yerinde değişik isimler verilmiştir. Türkiye'de Çingene, başka ülkelerde Karaçi, Koçer, Pıpırı, Kıpti gibi isimler verilen Romanlar yaşama biçimleri ve tenlerinin renginden hareketle 'Mustalöinen' (Kara), 'Faraonepene' (Firavun kavminden olan) ve 'Kalo' (kara) gibi deyimlerle de adlandırılmışlardır..

Ancak Çingeneler, kendilerini sadece 'İnsan' anlamına gelen Roman olarak tanımlamayı tercih etmişlerdir. Öte yandan Çingenelerin Lovariler, Boybalar, Lluliler, Çurariler ve Turko Amerikalılar adlarıyla beş kola ayrılmış oldukları da saptanmıştır.

Çingeneler tarihleri boyunca büyük zulümlere maruz kalmışlardı ama İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya'sı tarafından sistematik bir soykırıma maruz bırakıldılar. 1942 tarihinde Alman Nazi Komutanlarından Hienrich Himmer tarafından yürütülen katliam planı çerçevesinde Avrupa kıtasında yarım milyon Çingene öldürülmüştür. Naziler kurdukları Özel timlerle büyük bir Çingene avı başlatmış; Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda gibi geniş bir coğrafyaya yayılan Çingeneleri tek tek toplayarak insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek imha planını hayata geçirmişlerdir. Çingenelerin katledilmesi kadar acı olan bir başka gelişme ise bir tek Nazi savaş suçlusunun Çingene katliamından ceza almamasıydı.

1962 yılına kadar süren savaş suçlarının yargılamalarının tamamı Yahudi Soykırımı çerçevesinde ele alınırken yarım milyon Çingenenin soykırımı dünya vicdanı tarafından görmezden gelinmiştir.

Kendisi de bir Roman olan Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Çingenelerin maruz kaldığı acıları ve hayata bakışını Karadut' şiirinde şöyle dile getirecekti;

Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekûn azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan,
Kibrit çöpü gibi kırılan,
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan,
Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaşayan,
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum.
Netmiş, neylemiş, nolmuşum,
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül,
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

 

Çingeneler tarih sahnesinde pek çok coğrafyaya uğramışlardı. Bu duraklarından birisi de Mısır'dı. Bu sebeple başta Osmanlı olmak üzere Çingeneler birçok yerde 'Kıpti' olarak bilinirdi.

Evliya Çelebi Kavm-i Kababete olarak nitelediği Çingeneler için Firavun soyundan gelen bir toplum olduğu iddiasında bulunmaktadır.

Halil İnalcık özellikle Üsküdar civarında yaşayan çingenelerin ilk defa İstanbul'a Fatih Sultan Mehmet tarafından getirildiğini ve 31 ailenin bu göçe iştirak ettiğini yazmıştır.

Farsça çalgı anlamına gelen 'Çeng' kelimesinden türetilen Çingene; raks edip dans eden anlamında kullanılır. Osmanlı döneminde de Çingeneler daha çok eğlence hayatının asli unsuru olmuşlardır.

En önemli Çingene Karagöz'dü. Çingeneler Osmanlı'nın kuruluşundan itibaren eğlence hayatında yer almaya başlamışlardı. Bunun en somut örneği Hacı Evhat, yani bilinen bir diğer ismiyle Karagöz'dü.

Doğu Makedonya’nın Usturumca kentinde yaşayan ve her vesileyle Müslüman-Türk olduklarını ifade eden, Roman kökenli Kardeşlik Derneği halk oyunları ekibi toplu halde

Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi, Karagöz'ün toplumda meydana getirdiği etki ve güçlü mirası için şu dizeleri yazacaktı; Çingeneler, Karagöz örneğinde görüldüğü gibi halk tarafından çok sevilirken, kimileri de itilip kakılmaya maruz kalıyorlardı. Bir de Ahmet Haşim'in baktığı gibi görebilmek için evvela tüm insani donanım ve estetiğe sahip olmak gerekir; Çingene, insan tabiatına en yakın varlıktır. Zannedilir ki bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sakinleri, beşeri şekle istihale etmiş birtakım yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır. Çocukluğumda gördüğüm baharlardan bugün hatırımda kalan hayal; kırmızı, yeşil, sarı şalvar giymiş şarkı söyleyen ve el çırpan bir alay genç ki içinde tahta zurna çalıp bu musikinin vahşi kahkahalarının ardından müşabih akisleriyle vadileri inim inim inleten gene bir Çingenedir.

Osmanlı'nın Çingenelerle tarihte iki önemli münasebeti olmuştu. İlki Mısır'ın fethinden sonra çöle sürülen Çingenelerdir ki bunun en önemli sebebi kargaşa sonucu meydana gelen yağmanın önüne geçmekti. Bir diğeri ise Endülüs'teki katliam sırasında Osmanlı tarafından kıyımdan kurtarılan topluluklardan birisi de Çingenelerdi.

Roman asıllı ünlü ses sanatçımız Kibariye

Osmanlı'da önemli bir devlet görevi almayan Çingeneler, toplumun en önemli müessesi olan izdivaç kurumunu tek başına ayakta tuttukları gibi bohçacılık, demircilik ve seyislik gibi önemli mesleklerin de aranan erbaplarıydı.

Bunun yanında toplumun yapmaktan kaçındığı kürekçilik ve cellatlık gibi mesleklerin de çoğunlukla Çingeneler tarafından tercih edilmesi onların kötü bir şöhrete sahip olmasına neden olmuştu.

Ayrıca Osmanlı, Kıpti Çingenelerinin Müslüman olanlarının da Cizye vergisine tabi olmaları ise şeriata aykırı bir durumdu. Buna rağmen Çingenelerden cizye toplanması eleştirilen bir konu olarak değerlendirilmekteydi.

***

Türkiye Çingeneleri (veya Romanları) Türkiye'de yaşayan bir Çingene etnik grubudur. Çoğunluğu Trakya'da ve Balkanlar’da yaşamaktadır. Türk Çingenelerinin geleneksel etkinlikleri arasında müzik, sokaklarda çiçek alışverişi, demircilik, sepetçilik sayılabilir. Romanlardan sorumlu koordinatör Bakanlığın yaptırdığı araştırma sonrası Romanların yoğun olarak 66 ilimizde yaşadığı, sayılarının 8 milyon civarında olduğu saptanmıştır.

Ünlü klarnet ustası Hüsnü Şenlendirici de Roman vatandaşlarımızdandır.

Öte yandan Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Romanya vb. gibi Balkan ülkelerinde yaşayan Romanların önemli bir kısmı Müslüman olmuşlar ve Türk kimliğini benimsemişlerdir. Ben bu topluluğun oluşturdukları halk oyunları ve müzik festivallerimiz için Türkiye’ye defalarca davet ettim. Silifke Folklor ve müzik Festivallerimize de zaman zaman Balkanlar’daki Roman grupların katılmalarını sağladık.

1957 yılında İzmir’de, Çingene Mahallesi veya Tenekeli Mahalle de denilen yerde, Roman vatandaşlarımızın yaşama biçimlerini görmüş, bilgiler almıştım. O yıllarda konar göçer çingeneler, ülkemizin kimi mekanlarında yaşıyor ve fakat yaşadıkları yerlerdeki yerleşik insanlarımız için sorun yaratıyorlardı. Keza İstanbul’un Sulukule bölgesinde de onlardan önemli şikayetler alınıyordu. Ancak bugün Çingene-Roman vatandaşlarımız, öteki tüm vatandaşlarımız gibi tüm anayasal haklarını kullanıyorlar. Devletimiz de onları kolluyor ve tüm olanaklardan yararlanmaları için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Örneğin TBMM’nde çingene vekillerimiz de bulunuyor.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3