İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
Köşe Yazarı
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
 

NÂZIM HİKMET

BAŞKENT’TEN SELAM   NÂZIM HİKMET             Ben burada Nâzım Hikmet’i uzun uzadıya anlatacak değilim. Zira onu anlatmak için kitaplar yazmak gerekir. Yaşadığı dönemin şartlarıyla, T.C. yasaları, halkın büyük çoğunluğunun ideolojik düşünceleri nezdinde onunla ters düşen insanlarımız olmuş ve adeta vatan haini ilân edilmişlerdir.             Nâzım Hikmet bu gün yaşasaydı, yazıp yayımladığı hiç bir şiiri veya yazısı suç değildi. Çünkü o komünist olduğu için tu-kaka edilmişti. Oysa bugün ülkemizde komünist olmak, parti kurmak, yazıp çizmek suç değildir.             Nâzım Hikmet aşılamayan ve taklit edilemeyen büyüklükte bir şairdi. Yazardı. Tiyatro eserleri yıllardır sahnelenmekte, kitapları tekrar tekrar basılmaktadır.             Nâzım kaçmayıp Türkiye’de kalsa idi, mutlaka öldürülecekti. Nitekim Sabahattin Âli, bir punduna getirilip, katledilmişti. Ben hasbelkader Nâzım’ın kaçıp yerleştiği Moskova’ya ve Sovyet coğrafyasındaki ülkelere defalarca gittim. O her ülkede sevilip sayılıyordu. O ülkelerde anlatılanları, yazılan yazıları gördükçe onunla gurur duymuştum. Nazım Hikmet 14 Ocak 1902 tarihinde Selanik’de doğdu, 03 Haziran 1963’de Moskova’da öldü.              Onunla ilgili kısa bir yazı yazabilmek zor. Çünkü onu tanıtabilmek için sayfalar dolusu yazmak gerekir. Ama ben, vefatının 61.yıldönümünde sadece, onun Türk Milliyetçisi olduğunu belirtmek için kısa birkaç olay anlatacağım… Nâzım’ın Moskova’daki mezarında             Nâzım Azerbaycan’a giderek Bakü’deki Yeni Azerbaycan Oteline yerleşir. Bir ara odasından, otel resepsiyonuna Türkçe telefon eder. Telefona çıkan görevli ona Rusça cevap vermekte ısrar edince, koşarak otel müdürüne giderek; “burası Türk yurdu değil mi? Neden Türkçe cevap verilmiyor…” diyerek, bağırıp çığırmaya başlar… Otel müdüründen de olumlu yanıt alamayınca, doğruca Başbakan Mirza İbrahimov’a giderek şöyle der:             -“Mirza burası neresi? Neden Türkçe konuşmuyorlar?             Kendisi de yazar ve bilim adamı olan Başbakan, arkadaşı olan Nâzım’ı teskin ederek oturtur ve hemen bir genelge yayımlayarak, kamuya ait her yerde Türk (Azerbaycan) dilinde de konuşulmasını emreder.             Ertesi gün, Moskova’dan gelen emirle, Mirza İbrahimov görevden alınır!.. ***             Azerbaycan Televizyonu Nâzım’la söyleşi yapar. Spiker, Nâzım’dan şiir okumasını isteyince, Nâzım der ki;             -“İsterseniz Rusça da okuyabilirim ama ben isterim ki, Azerbaycanlı gardaşlarımın, Türk dilinin melodisini yüreklerinde duymaları için Türkçe okuyayım…” ***             Bulgaristan Türkleri, komünist-faşist Todor Jivkov’dan çektiklerini hiç kimseden çekmediler. Nazım bir Bulgaristan seyahatinde, soydaşlarımızın yakınmalarını dinledikten sonra Cumhurbaşkanı Jvkov’un makamına gider; masasının üzerine yumrukla vurarak; “Todor, ne istiyorsun sen bu Türklerden?..” der. Bu olaya tanık olan Bulgaristanlı bir Türk (İsmail Cambazov) dostum bana bunu anlattıktan sonra aynen şöyle demişti: “Ah, Nâzım’ın ölümünden sonra kolumuz kanadımız kırıldı!...” ***             Moskova seyahatlerimde iki kez Nâzım’ın mezarını ziyaret ettim. Rusya başkentindeki “Ünlüler Mezarlığı”nın giriş kapısının tam karşısında bulunan mezarın üzerinde daima taze çiçekler oluyordu… İlk gidişimde ben Fatiha okumak üzere ellerimi Yaradan’a kaldırınca, KGB ajanı olan rehberim, hemen yanımdan uzaklaşmıştı. Komünist de olsa, dinsiz de olsa Nâzım Türk’tü. Türk dilinin ustasıydı. Rusya’da yaşadığı yıllarda, gittiği her ülkede Türk dilini, Türk kültürünü anlattı. Özellikle Azerbaycan ve Orta Asya Türkleri, Nazım sayesinde Türk olmanın gururunu yaşadılar.              Ben Azerbaycan seyahatlerimin birinde, bu kardeş ülkede Başbakan olarak da görev yapmış olan, büyük bilgin Mirza İbrahimov’la tanıştım ve onunla sohbetlerde bulundum. Onunla yaptığım bir görüşmede, Nazım Hikmet’le ilgili olayı bizzat kendisinden de dinledim.             Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (GESAM) Genel Sekreteri dostum Nezih Demirtepe’nin davetiyle bu Birliğin salonunda verdiğim bir konferansta, Nazım hakkında edindiğim bilgileri anlattım ve onun, Türk Dili, kültürü, sanatı ve Ülkemiz hakkındaki sözlerini naklettikten sonra, Türk Dünyasında yaşayan insanlardaki Nazım sevgisini ifade ettim. O konferansımda bulunan, eski bir Milletvekili olan şahsın, daha sonra bir yerde şöyle bir söz söylemiş olduğunu işiterek, çok üzülmüştüm…             “Ben bu Nasrattınoğlu’nun Milliyetçi olduğunu zannederdim. Meğer o da komünist imiş!..”             İşte, Milletimizin birlik-beraberlik ruhunu yaratamamış olmasının nedeni!...             Sevdiğiniz, yaşamını takdir ettiğiniz bir kişiyi övüyorsanız ve o kişi komünist ise, siz de komünistsiniz!.. Ya da o kişi şu veya bu ideolojinin peşinde ise, siz de aynı yoldasınız!..             Maalesef seksen küsur yıllık ömrümde kimileri beni komünist, kimileri milliyetçi yaptılar… Yaradana şükürler olsun ki, Türk olduğumu inkâr eden olmadı!...                                                                                   ***                  Bütün Dünyanın tanıdığı nadir insanlardan olan Nâzım Hikmet’e, bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor ve onun, şahsen çok sevdiğim şu şiirini sunmak istiyorum:               BU MEMLEKET BİZİM             Dörtnala gelip Uzak Asya’dan             Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan             Bu memleket bizim…             Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak             Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,             Bu Cehennem, bu Cennet bizim…             Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,             Yok edin insanın insana kulluğunu,             Bu davet bizim…             Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür             Ve orman gibi kardeşcesine,             Bu hasret bizim… Nazım Hikmet çocuklarla                Dünyayı Verelim Çocuklara Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar  oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında  dünyayı çocuklara verelim  kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi  hiç değilse bir günlüğüne doysunlar  bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı  çocuklar dünyayı alacak elimizden  ölümsüz ağaçlar dikecekler  
Ekleme Tarihi: 03 Haziran 2024 - Pazartesi

NÂZIM HİKMET

BAŞKENT’TEN SELAM

 

NÂZIM HİKMET

            Ben burada Nâzım Hikmet’i uzun uzadıya anlatacak değilim. Zira onu anlatmak için kitaplar yazmak gerekir. Yaşadığı dönemin şartlarıyla, T.C. yasaları, halkın büyük çoğunluğunun ideolojik düşünceleri nezdinde onunla ters düşen insanlarımız olmuş ve adeta vatan haini ilân edilmişlerdir.

            Nâzım Hikmet bu gün yaşasaydı, yazıp yayımladığı hiç bir şiiri veya yazısı suç değildi. Çünkü o komünist olduğu için tu-kaka edilmişti. Oysa bugün ülkemizde komünist olmak, parti kurmak, yazıp çizmek suç değildir.

            Nâzım Hikmet aşılamayan ve taklit edilemeyen büyüklükte bir şairdi. Yazardı. Tiyatro eserleri yıllardır sahnelenmekte, kitapları tekrar tekrar basılmaktadır.

            Nâzım kaçmayıp Türkiye’de kalsa idi, mutlaka öldürülecekti. Nitekim Sabahattin Âli, bir punduna getirilip, katledilmişti. Ben hasbelkader Nâzım’ın kaçıp yerleştiği Moskova’ya ve Sovyet coğrafyasındaki ülkelere defalarca gittim. O her ülkede sevilip sayılıyordu. O ülkelerde anlatılanları, yazılan yazıları gördükçe onunla gurur duymuştum.

Nazım Hikmet 14 Ocak 1902 tarihinde Selanik’de doğdu, 03 Haziran 1963’de Moskova’da öldü.

             Onunla ilgili kısa bir yazı yazabilmek zor. Çünkü onu tanıtabilmek için sayfalar dolusu yazmak gerekir. Ama ben, vefatının 61.yıldönümünde sadece, onun Türk Milliyetçisi olduğunu belirtmek için kısa birkaç olay anlatacağım…

Nâzım’ın Moskova’daki mezarında

            Nâzım Azerbaycan’a giderek Bakü’deki Yeni Azerbaycan Oteline yerleşir. Bir ara odasından, otel resepsiyonuna Türkçe telefon eder. Telefona çıkan görevli ona Rusça cevap vermekte ısrar edince, koşarak otel müdürüne giderek; “burası Türk yurdu değil mi? Neden Türkçe cevap verilmiyor…” diyerek, bağırıp çığırmaya başlar… Otel müdüründen de olumlu yanıt alamayınca, doğruca Başbakan Mirza İbrahimov’a giderek şöyle der:

            -“Mirza burası neresi? Neden Türkçe konuşmuyorlar?

            Kendisi de yazar ve bilim adamı olan Başbakan, arkadaşı olan Nâzım’ı teskin ederek oturtur ve hemen bir genelge yayımlayarak, kamuya ait her yerde Türk (Azerbaycan) dilinde de konuşulmasını emreder.

            Ertesi gün, Moskova’dan gelen emirle, Mirza İbrahimov görevden alınır!..

***

            Azerbaycan Televizyonu Nâzım’la söyleşi yapar. Spiker, Nâzım’dan şiir okumasını isteyince, Nâzım der ki;

            -“İsterseniz Rusça da okuyabilirim ama ben isterim ki, Azerbaycanlı gardaşlarımın, Türk dilinin melodisini yüreklerinde duymaları için Türkçe okuyayım…”

***

            Bulgaristan Türkleri, komünist-faşist Todor Jivkov’dan çektiklerini hiç kimseden çekmediler. Nazım bir Bulgaristan seyahatinde, soydaşlarımızın yakınmalarını dinledikten sonra Cumhurbaşkanı Jvkov’un makamına gider; masasının üzerine yumrukla vurarak; “Todor, ne istiyorsun sen bu Türklerden?..” der. Bu olaya tanık olan Bulgaristanlı bir Türk (İsmail Cambazov) dostum bana bunu anlattıktan sonra aynen şöyle demişti: “Ah, Nâzım’ın ölümünden sonra kolumuz kanadımız kırıldı!...”

***

            Moskova seyahatlerimde iki kez Nâzım’ın mezarını ziyaret ettim. Rusya başkentindeki “Ünlüler Mezarlığı”nın giriş kapısının tam karşısında bulunan mezarın üzerinde daima taze çiçekler oluyordu… İlk gidişimde ben Fatiha okumak üzere ellerimi Yaradan’a kaldırınca, KGB ajanı olan rehberim, hemen yanımdan uzaklaşmıştı. Komünist de olsa, dinsiz de olsa Nâzım Türk’tü. Türk dilinin ustasıydı. Rusya’da yaşadığı yıllarda, gittiği her ülkede Türk dilini, Türk kültürünü anlattı. Özellikle Azerbaycan ve Orta Asya Türkleri, Nazım sayesinde Türk olmanın gururunu yaşadılar. 

            Ben Azerbaycan seyahatlerimin birinde, bu kardeş ülkede Başbakan olarak da görev yapmış olan, büyük bilgin Mirza İbrahimov’la tanıştım ve onunla sohbetlerde bulundum. Onunla yaptığım bir görüşmede, Nazım Hikmet’le ilgili olayı bizzat kendisinden de dinledim.

            Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (GESAM) Genel Sekreteri dostum Nezih Demirtepe’nin davetiyle bu Birliğin salonunda verdiğim bir konferansta, Nazım hakkında edindiğim bilgileri anlattım ve onun, Türk Dili, kültürü, sanatı ve Ülkemiz hakkındaki sözlerini naklettikten sonra, Türk Dünyasında yaşayan insanlardaki Nazım sevgisini ifade ettim. O konferansımda bulunan, eski bir Milletvekili olan şahsın, daha sonra bir yerde şöyle bir söz söylemiş olduğunu işiterek, çok üzülmüştüm…

            “Ben bu Nasrattınoğlu’nun Milliyetçi olduğunu zannederdim. Meğer o da komünist imiş!..”

            İşte, Milletimizin birlik-beraberlik ruhunu yaratamamış olmasının nedeni!...

            Sevdiğiniz, yaşamını takdir ettiğiniz bir kişiyi övüyorsanız ve o kişi komünist ise, siz de komünistsiniz!.. Ya da o kişi şu veya bu ideolojinin peşinde ise, siz de aynı yoldasınız!..

            Maalesef seksen küsur yıllık ömrümde kimileri beni komünist, kimileri milliyetçi yaptılar… Yaradana şükürler olsun ki, Türk olduğumu inkâr eden olmadı!...

                                                                                  ***                 

Bütün Dünyanın tanıdığı nadir insanlardan olan Nâzım Hikmet’e, bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor ve onun, şahsen çok sevdiğim şu şiirini sunmak istiyorum:

 

            BU MEMLEKET BİZİM

            Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

            Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

            Bu memleket bizim…

            Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

            Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

            Bu Cehennem, bu Cennet bizim…

            Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

            Yok edin insanın insana kulluğunu,

            Bu davet bizim…

            Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

            Ve orman gibi kardeşcesine,

            Bu hasret bizim…

Nazım Hikmet çocuklarla

 

             Dünyayı Verelim Çocuklara

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar 
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında 
dünyayı çocuklara verelim 
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi 
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar 
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı 
çocuklar dünyayı alacak elimizden 
ölümsüz ağaçlar dikecekler

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3