BAŞKENTTEN SELAM
Kırım Türklerinin Lideri ABDÜLCEMİLOĞLU MUSTAFA
(81.Doğum Yıldönümü)
Kırım denilince akla, gerçek bir Türk Yurdu gelir...
Kırım denilince akla, Hazar Türk İmparatorluğu, Altınordu, Kırım Hanlıkları gelir...
Kırım denilince akla, zaferlerle dolu Türk Tarihi gelir...
Kırım denilince akla, Gaspıralı İsmail Bey gelir; Cengiz Dağcı gelir ve Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, yani Mustafa Cemiloğlu gelir...
Kırım denilince akla, 1944 yılında, bir gece, iki saatlik süre içerisinde, pılısını pırtısını toplayıp, kara vagonlar içerisinde, Orta Asya içerilerine ve Sibirya’ya sürgün edilen soydaşlarımız gelir!...Mel’un Stalin gelir akla, Rus faşizmi, komünizmi ve insanlık dışı davranışları gelir!...
Kırım denilince akla, daha Orta Asya ve Sibirya’ya ulaşmadan yollarda telef olup giden soydaşlarım gelir...
Kırım denilince yüreğim burkulur; içimde bir şeylerin eridiğini hisseder, kahrolurum... Kahrolurum, o dönemde Türkiye’yi idare eden egemen kişilerin duyarsızlıklarına! İçim yanar, yanar, yanar, Kırım denilince.
Türk Soykırımı
Türkiye, İkinci Dünya Savaşına girmedi. İyi mi oldu, kötü mü, bunu tarih değerlendirecektir. Ama bilinen gerçek odur ki, İkinci Dünya Savaşından sonra, Sovyetler Birliği tarafından bir Türk soykırımı yaşanmıştır. “Düşmanla işbirliği yaptılar” denilerek, Kafkasya’da yaşayan Karaçay, Balkar ve Ahıska Türkleri ile birlikte, Çeçen, İnguş ve Kalmuk gibi, akraba topluluklar yerlerinden yurtlarından kopartılarak, Sibirya ve Orta Asya’ya sürgün edildiler. Kırım Türk Tatarlar da aynı akibete uğratıldılar. Bu tam bir soykırımdı. Bunlar yapılırken, ne Türkiye Cumhuriyeti’nden ve ne de dünyanın herhangi bir ülkesinden, Sovyetler’e karşı bir protesto görülmedi!
İki milyona yakın insan sürgün edildiği gibi, bunların akıbetleri ve nerelere yerleştirildikleri gibi hususlar, Stalin denilen canavarın ölümüne kadar, yıllarca kamuoyundan saklandı. Hruşov’un Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin başına geçmesinden sonra, soykırım olayı itiraf edildi ve 1957 yılında Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk’ların yurtlarına dönebilmelerine izin verildi. Ancak, Kırım Türk Tatarları ile Ahıska Türklerine ve Almanlar’a bu hak tanınmadı. Bunun üzerine Kırım Türkleri, Sovyet yönetimi aleyhine yoğun bir protesto hareketi başlattılar. Daha sonra, Mustafa Cemiloğlu liderliğinde örgütlendiler ve Sovyet Komünist Partisi Kurultayına 130 bin imzalı dilekçe göndererek, Kırım’a dönmelerine izin verilmesini ve haklarının iade edilmesini istediler. Komünist Partisi bu hareketi şiddetle bastırdı; Cemiloğlu ve yakın arkadaşlarını tutuklayıp, hapse attılar. Baskılar o kadar yoğunlaştı ki, mahkemede bunları savunacak avukat bulunamadı!...
Nihayet 5 Eylül 1967 Tarihinde ilan edilen bir fermanla, Kırım Türk Tatarlarının haksızlığa uğramış oldukları itiraf edildi. Ne var ki, bu ferman, onlara, Kırım’a dönme hakkı vermiyordu. Zira orada onlar için ne mesken ve de iş vardı! Buna rağmen, anılan fermanın ilanı ile birlikte, küçük gruplar halinde, Kırım’a dönüş hareketi başladı.
Yurda Dönüş Devam Ediyor
Sürgündeki Kırım Türk Tatarların, ana yurtlarına dönüşleri kolay olmadı. 1944 yılındaki sürgünden sonra, topraklarına el konulmuş, evleri Ruslar tarafından işgal edilmişti. SSCB haritası şekillenirken, Kırım, özerklik statüsü ile Ukrayna Cumhuriyeti’ne bağlanmıştı. Ama bu cennet vatan bugün Rusya Federasyonu tarafından ilhak edilmiştir,
Mustafa Cemiloğlu
Abdülcemiloğlu Mustafa Kırımoğlu, 13 Kasım 1943 tarihinde Kırım’ın Fraydorf İlçesinin Boz Köyünde dünyaya geldi. Nüfusa kayıtlı olduğu yer ise Sudak’ın Ayserez Köyü olup, gerçek bir Türk köyü olan Ayserez halkı daha 1930 yılında Sibirya’ya sürgün edildiler. Bir süre sonra Kırım’a dönen baba Abdülcemil ve anne Mağfure 1944’de ikinci kez sürgüne giderken, Mustafa 6 aylık bir bebekti. Ailece Özbekistan’ın Andican Bölgesindeki Aik köyüne iskan edildiler. 1955’de Taşkent yakınındaki Angren Kasabasına yerleştiler. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra Taşkent’teki Orta Asya Devlet Üniversitesinin Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girmek için başvurdu ama, “Tatarlar burada öğrenim yapamazlar” denilerek geriye çevrildi!... Yüksek öğrenimi engellenen Cemiloğlu Mirzaçöl Kasabasındaki bir tamirhaneye işçi olarak girdi. Tornacı ve çilingir olarak çalıştı. İki yıl sonra buradan ayrılıp Taşkent’e gitti ve Sulama ve Ziraat Mekanizasyon Enstitüsü’ne kaydoldu. Üniversite ayarındaki bu Enstitü’nün üçüncü sınıfından sonra bir gün, KGB’nin müdahalesi buradan çıkarıldı! O’nun için Yüksek Öğrenim hayatı bitmişti!...
Mustafa Cemiloğlu’nun ölüm haberi, Türkiye’yi ayağa kaldırmıştı. Basınımız her gün bu habere yer veriyor; çeşitli mekanlarda toplantı üzerine toplantılar yapılıyor, Sovyet Sosyalist cumhuriyetleri Birliği protesto ediliyordu. Türkiye’deki hareket, dünyayı da etkilemişti. Dünya basını da konuya geniş yer ayırıyordu. Özellikle batı basını, Sovyet komünizmine karşı olduğu için, Cemiloğlu olayına sarılarak, Sovyetler’i hırpalamaya çalışıyordu... Tanrıya şükürler olsun ki, haber yalandı ve Cemiloğlu yaşıyordu... Türk kamuoyu bu kez sevinç içindeydi...
Kırım Türkleri bugün, Türkiye Türkçesi’ne çok yakın bir lehçe ile konuşuyorlar. Bunda Cemiloğlu’nun büyük payı vardır. Çünkü O, yeni bir alfabe, yeni bir dil oluşturmaya çalışan Türk aydını, lideri değildir. O, örnek olarak Türkiye’yi göstermekte, Türkiye alfabesinin, Türkiye Türkçesi’nin kullanılmasının en doğru hareket olacağını belirtmektedir.
Cemiloğlu, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine şiddetle karşı çıktı ve Ukrayna vatandaşı olmayı tercih etti. Bu yüzden maalesef, şimdilik Kırım’dan biraz uzaktadır. Ama ben onun, Kırım aşkı ile yatıp, Kırım sevdasıyla kalktığına inanırım.