SEÇİM YAZILARI - 13
SEÇİM SONUÇLARINA DAİR BİR DEĞERLENDİRME
Geçtiğimiz Pazar günü yapılan genel seçimlerin yankıları sürüyor. Milletvekilliği seçimleri tamamlanmış olsa da Cumhurbaşkanlığı Seçimi için 28 Mayıs’ta yeniden sandık başına gideceğiz. Öyle ki; ilk turda, adayların seçimi kazanacak çoğunluğa (yüzde 50 ve üzerine) ulaşamaması, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini ikinci tura taşıdı.
Bu durum, demokrasimizde ilk kez karşılaşılan bir şey. Bilindiği üzere; 2017 yılında yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu ile Türkiye bir yönetim sistemi değişikliğine gitti: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 2018 yılında yapılan genel seçimler ile de fiilen yürürlüğe girdi. Buna göre; Cumhurbaşkanı seçilebilmek için, adayların ülke genelinde kullanılan geçerli oyların yarısından bir fazlasını alması yeterli.
Yeni sistemde ilk kez gerçekleştirilen 2018 seçimlerinde mevcut Cumhurbaşkanı ilk turda geçerli oyların yarısından çoğunu alarak cumhurbaşkanı olarak seçilmişti. Şimdi ise durum farklı: Cumhur İttifakının adayı olarak seçimlere giren Sn. Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mayıs’taki seçimlerde yüzde 49,52; Millet İttifakının adayı olarak seçimlere giren Sn. Kemal Kılıçdaroğlu ise yüzde 44,88 oy oranına ulaştı. Seçimlere Ata İttifakı adı altında giren Sn. Sinan Oğan ise yüzde 5,17’de kaldı. Sıralama itibariyle en fazla oy oranına sahip iki aday (Sn. Erdoğan ve Sn. Kılıçdaroğlu) ikinci turda kozlarını paylaşacaklar. Ve biz seçmenler, demokrasimizde ilk kez ikinci tur seçimlerine katılacağız. Bu kez önümüzde iki seçenek var: Sn. Erdoğan mı, Sn. Kılıçdaroğlu mu?
Milletvekilliği seçimleri sonucunda ise TBMM’deki sandalye dağılımı belli oldu. Buna göre; 600 milletvekili bulunan Meclis’te cumhur ittifakı partilerinin çoğunluğu elde etmesi (323 milletvekili) gibi bir durum söz konusu. Buna mukabil, millet ittifakı partilerinin vekil sayısı ise 212’de kalmış görünüyor. Bu durumun ikinci turdaki cumhurbaşkanlığı seçimlerine yansıması nasıl olur, bekleyip göreceğiz.
Ancak getirilen yeni sistemde (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi) aradan geçen bu 5 senelik süreçte, TBMM’nin sistem içerisinde çok fazla bir etkisinin olmadığını, Meclis’in adeta fonksiyonsuz kılındığını gördük. Yani, ülke ile ilgili alınan kararların hemen hepsinin yürütme erkinin tek sahibi olarak Cumhurbaşkanı tarafından alınması, cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile birçok konunun düzenlenebilmesi, yasama organınca çıkarılan yasaların cumhurbaşkanı kararnameleri karşısında adeta geri planda kalması, sistem içerisinde Cumhurbaşkanının etki gücü anlamında yerini bambaşka bir noktaya taşıdı. Bu bağlamda; mevcut sistemde, en önemli siyasi aktörün Cumhurbaşkanı olduğu gerçeği geçtiğimiz 5 yılda kendisini ayan beyan gösterdi.
O yüzden, 28 Mayıs’ta yapılacak seçimler fazlasıyla önemli. TBMM çoğunluğunun farklı bir şekilde oluşması, Cumhurbaşkanının “hangi taraftan” olması gerektiği noktasında tek başına belirleyici değil. Biz, mevcut sistemde icracı ve etkin bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz. O seçtiğimiz Cumhurbaşkanı kendi ekibiyle (atadığı yardımcıları ve bakanları ile) ülkeyi yönetecek. Bakanlar kendi yardımcılarını atayacaklar. Ülkede alınan kararlar “teknokrat” diye niteleyebileceğimiz kişilerce atılan adımlarla şekillenecek. Tabii ki, bundan önceki 5 yılda olduğu gibi alınan kararlarda son söz Cumhurbaşkanında olacak.
Yanlış anlaşılmasın, ben burada bu sistemin bir “güzellemesi”ni yapıyor değilim. Dahası, sistemi bir hukukçu olarak baştan beri sorunlu buluyorum. Bir gün geldiğinde, mutlaka bu sistemden vazgeçilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Ancak, mevcut sistemin ortaya çıkarttığı somut gerçekliği hiçbirimiz inkar edemeyiz. Bu sistem, adı ile müsemma bir şekilde, “Cumhurbaşkanı”na ayrı bir kutsiyet atfeden bir sistem. Biz esasında, 28 Mayıs’ta “Nasıl bir Cumhurbaşkanı istiyoruz?”un da oylamasını yapacağız: Sistem içerisinde tek bir kişi, her konuda tek başına kararlar mı versin ya da seçeceğimiz cumhurbaşkanı ortak akıl ve istişare ile mi ülkeyi yönetsin? 28 Mayıs’ta bir bakıma bunun cevabını öğreneceğiz.