BAŞKENT’TEN SELAM
EBULFEZ ELÇİBEY’LE ÖZEL GÖRÜŞMEM
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin temelleri sarsılmaya başladığında Azerbaycanlı gardaşlarımız da geleceğe yönelik hazırlıklara başlamışlardı. Örgütlenen kardeş ülkede kurulan en güçlü örgüt. “Halk Cephesi” idi. Güçlenerek büyüyen örgüt, ikinci aşamada siyasi bir parti kimliği almıştı. Partinin lideri ve Başkanı ise Ebulfez Aliyev, namı diğer Ebulfez Elçiyev idi.
Bir tarih bilgini olan Elçiyev 24 Haziran 1938 tarihinde dünyaya geldi. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda hiç rahat oturamadı. Kendiliğinden o koltuktan ayrılıp, Nahcivan’a yerleşti ama maalesef genç denilecek bir yaşta vefat etti.
***
Tüm Azerbaycan’da Ebulfez Elçibey rüzgârı esiyordu. Yapılacak ilk seçimde onun cumhurbaşkanı seçileceğine muhakkak nazarı ile bakılıyor; yerli yabancı basın mensupları onunla bir söyleşi yapabilmek için randevu üzerine randevu talep ediyorlardı. Halk Cephesinin ağır toplarından, şair-yazar dostum Abbas Abdullah’a rica ederek beni Elçibey’le görüştürmesini istedim. Zira Abbas, Elçibey’in yakın kadrosunda yer alan, Halk Cephesi’nin ağır toplarındandı. Nitekim çok geçmeden, evinde Elçibey’le buluştuk.
Çalışma odasına girdiğimde gördüm ki; bir düşünürün, bir bilginin çalışma odasıydı. Duvarlarda Atatürk, Türkan Şoray ve Şehriyar’ın fotoğrafları; Bozkurt resmi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı ve İslamiyetle ilgili resim ve fotoğraflar göze çarpıyordu. Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı şiirinin tam metni de poster hâlinde sergileniyordu. Her yer kitaplarla doluydu.
Elçibey’le sohbete başladığımızda, bana öncelikle Moskova’dan yakındı. “Ermeni lobisi, Moskova’da yoğun bir temas hâlindedir. … Moskova ayrıca, Bakü’deki faaliyetleriyle halkı korkutmaktadır…” dedi. Eleştirdiği ikinci devlet ise İran’dı. “İran’daki gerici rejim, demokrasi ve insan haklarını istemiyor.” diyerek, Tahran yönetiminin tutumunu tasvip etmediğini ortaya koymuştu.
O’nun Moskova’ya karşı olduğunu öğrenince, Ayaz Mütellibov’un “Moskova endeksli, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)” girişimini desteklediğini, kendisinin iş başına gelmesi hâlinde ne yapacağını sorduğumda; “Azerbaycan BDT’ye girmeyecektir. Biz, Mütellibov’un attığı imzaları kabul etmeyeceğiz. Biz Ermenistan ile aynı ittifakta nasıl yer alırız?.. Eğer bu topluluğa girersek, Rusya’nın elinin altındayız demektir. Ancak Rusya, ABD, İran ve Türkiye ile eşit şartlarla her anlaşmaya varız…” dedi. Esasen Ebulfez, dağılan SSCB cumhuriyetlerinin çoğuna kırgındı ve eleştiriyor, şunları söylüyordu:
“Türk cumhuriyetleri, Ermenileri kınayamadı. Çünkü oralarda diktatörler vardır ve kendi koltuklarının altlarından kayacağından korkuyorlar… Biz bağımsız bir devletiz. Devletlerarası hukuka uyarlarsa Ermeniler ile de anlaşmalar yapabiliriz. Ruslar ile de ortak olduğumuz her şeyi eşit olarak bölüşmeliyiz. Azerbaycan hudutlarında hâlâ Rus askerleri bulunmaktadır. Çekilmelidirler ve tüm silahların bölüşülmesi lâzımdır. ”
O günlerde Halk Cephesi’nin ağır toplarından, çelişkili demeçler yayılıyordu. Elçibey’e bunu sordum ve İtibar Mamedov’un o günlerdeki bir demeci için; “Ne düşünüyorsunuz?” deyince şu yanıtı vermişti: “O İtibar’ın şahsi düşüncesidir!”
Müstakbel cumhurbaşkanının üç hedefi vardı: Ekonomi, siyaset ve silahlı kuvvetler… “Bunların üçü birden halledilmelidir.” diyor ve devam ediyordu: “Güçlü bir kadro kurmamız gerekiyor. Yeni bir devlet kuruyoruz; güçlü devlet, güçlü kadro ile kurulabilir; devleti nasıl bir sistem üzerine oturtacağız? ABD modeli mi? T.C. modeli mi? Başkanlık sistemi olmalı mıdır?” demişti.
“Sayın Elçibey, bana biraz kendinizi anlatır mısınız?” dediğimde; “Ben kendimi anlatmayı sevmem.” demiş, şunları söylemişti: “Maddi yatırımların yanında, manevi yatırım da gerekir. Manevi yatırım ise çocuktan başlar. ‘Ağaç bar getirirken başını yere eğer’ diye bir atasözümüz var… İnsan yüceliyorsa, millet de yücelir… Millete secde etmek gerekir. Biz hassas, duygulu bir milletiz… Halk bir şişedir, kim kırarsa o yamamalıdır… Ben millet nereye gidiyor diye, bir tarihçi olarak düşünüyorum. Rus İmparatorluğu’nun dağılmasında rüşvet, yalancılık, katil, anarşi gibi faktörler rol oynamıştır. Tedbirli olmamız gerekir. Eğer biz 1988’de uyanabilseydik, bugün daha farklı bir durumda olurduk…”
Yoğun bir şekilde siyaset yaparken; kitap okumayı da ihmal etmeyen Elçibey’in masasında Yılmaz Öztuna’nın “Türk Musiki Tarihi” adlı eserinin sayfaları açık duruyordu. Ben kitaba bakınca, eliyle gösterdiği sayfaya değinerek; “ilk notayı Türkler bulmuş” derken, Türk olmanın gururunu yaşıyor gibiydi…
Elçibey’in, yüreğindeki duygu ve düşünceleri ortaya çıkarmayı başarmıştık. Devamla şu önemli vurgulamayı yapmıştı: “Moskova, Bakü, Taşkent’te KGB çok güçlüdür. Türk ve Müslümanı ezmek, köle etmek ve Ermeni’yi güçlendirmek, bunların başlıca amaçlarıdır!..”
Özel hayatını sorduğumda da ilginç şeyler söylemişti: “Biz mücadeleye çok erken başladık. Kendi kendimize söz verdik ki; millet özgür olmayıncaya kadar aile kurmayacağız… Bekâr olduğumuz için, bazıları ‘çoluk çocukları yok, palavra yapıyorlar’ diyorlardı. Bunun üzerine evlendik. Bugün iki çocuğum var ama ben iyi bir baba değilim…”
Benim gözlemiş olduğum bir gerçeği, Elçibey’in ağzından da işitmiştim: “İnsanlarımızın çoğu demokrasiye de seçimlere de inanmıyor. Eğer seçmenin % 52’si gelirse başarıdır. Rayonların % 90’ı Halk Cephesi yandaşıdır. Göçmenler de bize oy vereceklerdir. ”
Cumhurbaşkanı olduğu takdirde ilk etapta neler yapacağını sorduğumda şu yanıtı almıştım: “Devletin işi çok zor. Ben 3 yıl Başkanlık yaparak kendi ordumuzu ve devletin bütün kurum ve kurullarını oluşturduktan sonra çekileceğim. Ondan sonra iki Azerbaycan’ı birleştirmek için çaba sarf edeceğim.”
Elçibey, o sohbetimizde şunları da demişti: “İslam dünyası birbirlerine yardımcı olmalıdır. Biz de Afganistan dâhil sıkıntıda olan ülkelere yardım etmeliyiz… Ben Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Halk Cephesi kurultayı, çekil derse, elbette çekileceğim… Türkiye’nin, Karabağ politikası iyidir. Karabağ sorununu silah gücüyle çözmek oldukça zordur. Rusya ile Türkiye anlaşarak çözülebilir… Bir Türk-Rus savaşına, Türk dünyası sessiz kalmaz… Yeltsin, Ermenistan cumhurbaşkanını çağırıp sizi daha fazla müdafaa edemeyiz demiştir…”
Elçibey’le aramızda şöyle bir diyalog da geçmişti:
-Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, herhalde ilk iş olarak Ankara’ya bir Büyükelçi tayin edeceksiniz?
-Beli (evet)
-Büyükelçiniz de hazır; Abbas Abdullah?
-Yoo, o önce Ukrayna Büyükelçisi olsun; 6 ay orada kaldıktan sonra Türkiye’ye göndeririz.
-Siz bir tarih bilginisiniz. Sizce Türk tarihi yeniden yazılmalı mıdır?
-Mutlak! Bizim tarihimizi başkaları yazdı. Başka kaynaklara göre yazıldı. Düz yazılmadı. Tarihçilerimiz vardır; şimdi onlar düzünü yazmalı…
-Çok vaktinizi aldım, özür dilerim.
-Sizi Azerbaycan’da hamı (herkes) tanıyor…
Birbirimize samimiyetle sarılıp yanaklarımızdan öperek ayrılmıştık…
Ayrılmıştık ama bir süre bu görüşmenin etkisinden kurtulamadığımı itiraf etmeliyim. Zira kısa bir süre sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı olacak olan bu değerli insanla yaptığım söyleşide çok ilginç sözler sarf etmişti.
***
Ebulfez Elçibey, üzerimde olumlu izlenim yaratmıştı. Gerçek bir halk adamı ve son derece mütevazı bir insandı. Düşüncelerini açıkça söyleyen dürüst bir kimliği vardı. Asla bir politikacı görünümü yoktu. Öyle olsaydı; “Üç yıl cumhurbaşkanlığı yaparak devlet çarkını döndürecek ve tekrar Halk Cephesi’nin başına geçeceğim.” der miydi?... Örneğin; “İki Azerbaycan’ı birleştireceğim; Afganistan gibi ülkelerde yaşayan insanların mutluluğu için çaba harcayacağım.” der miydi?.. Benim bir gazeteci olarak onun bu sözlerini yazacağımı düşünerek, yüreğindeki tüm sevdayı açıklamaması gerektiğini düşünmüştüm.
Odası darmadağındı. Bir kenarda duran yer yatağını göstererek; “burada yatıyorum” gibi bir tevazu gerekir miydi? Kısa bir süre sonra cumhurbaşkanı koltuğuna oturacak bir insan, özellikle Batılılar tarafından küçümsenmez miydi?..
Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünü yürekten destekliyordu. Türkan Şoray’ın fotoğrafını gösterirken de şöyle demişti: “Türkan hanım SSCB’de tanınmış ve hakkında çok güzel yazılar çıkmıştı. Ben de bir Türk olarak onunla iftihar ediyorum…” Keza, Moskova’da zarafet güzeli seçilen Meltem Hakarar ile de Sovyetler Birliği’nde yaşayan bütün Türkler iftihar ediyorlardı.
O akşam televizyonda, cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan kişiler konuşmuşlardı. Bunlardan Nizami Süleymanov, bizim palavracı siyasetçiler gibi atıp tutuyordu. Arkasında bir Avusturya firmasının olduğunu söylüyor ve halka nurlu ufuklar vaat ediyordu… Yakup Mamedov ise tebessüm bilmeyen asık suratıyla, itici bir görünüm arz ediyordu… Tamerlan Garayev, Elçibey lehine adaylıktan çekildiğini açıklayınca sempati toplamıştı… Gönül halk cephesinin ağır toplarından İtibar Mamedov’un da Elçibey lehine adaylıktan çekilmesini arzu ederdi ama o, çekilirken Elçibey aleyhinde suçlamalarda bulundu.
Kısacası Ebulfez Elçibey, cumhurbaşkanlığının en güçlü adayı idi. Türkçü, Atatürkçü ve Türkiye âşığı bir insan olarak, Türkiye kamuoyu da onun seçilmesini arzu ediyordu. Elçibey Cumhurbaşkanı seçildikten sonra düzenlenen törene de davetliydim. O törene de katılarak, tarihi olaya tanık oldum.