KARAKALPAKİSTAN CUMHURİYETİ -2-
KOMPARTİYA
Özbekistan Cumhuriyeti’ne bağlı Karakalpak Özerk Cumhuriyeti benim Özbekistan seyahati programında yer alıyordu. 20 Ekimde, Taşkent havaalanından YAK-40 Rus uçağı ile havalanırken yanımda Mosova’dan beri yanımda olan rehberim Kolya’nın yanısıra Özbek Yazarlar Birliği tarafından görevlendirilen Şerif Halmuradov da vardı. Birlik yönetiminden Haybatullah Sağdulayev de uğurlamaya gelmişti. Taşkent hava alanı âdeta kentin ortasındaydı! Alan çevresindeki evlerde oturabilmek babayiğit işiydi, çünkü sürekli gürültü bir yana, (Allah korusun) bir uçak kazasında, çok sayıda insanın ölmesi mümkündü. Alanı genişletip kentin dışına itelemek mümkündü ama Kazakistan sınırına tecavüz edileceği kuşkusuyla Kazaklar buna müsaade etmiyorlardı! Peki nerede kaldı Kazak-Özbek kardeşliği?..
Havalandıktan sonra Taşkent-Nukus arasındaki mesafenin 840 km ve uçuş süremizin 2 saat olduğu anons edilmişti. Havada Fergana meselesini konuşmuştuk… Özbekistan’da çok Rus vardı. Özbek halkı fakir ve işsizdi. Boşalan işlere Ruslar’ı alıyorlardı. Fergana’daki olaylar, Ruslar’ın provakasyonu ile meydana gelmişti. Şerif Halmuradov anlatıyordu: “Bugün Özbekistan Parlamentosu toplanacak. Sinemacılar Birliği Başkanı da olan milletvekili Melik Kayyum, ‘Özbek dili devlet dili olursa, ülkede gelişme olmaz.’ diyor. Yazarlar Birliği’nin eski başkanı Ölmez Ömerbekov ise; dil konusunun üzerinde durulmasını istemiyor. Bunlar arasında Rus dilinin yeterli olduğunu söyleyenler; iki dili birden arzu edenler var. Milletvekillerinin çoğu öz dilini savunmuyorlar.”
Bir ara başka bir Özbek dostum da “Bugünkü Özbekistan Cumhurbakanının karısı Rus, çocukları da Rusça okuyorlar. Esasen kendisi de Özbekçeyi Kaşkaderya vilayetinin I. Kâtibi iken, yani sonradan öğrendi.” demişti.
Aradan yıllar geçtikten sonra, Cumhurbaşkanı Kerimov’un, Türk Cumhuriyetleri Cumhurbaşkanları toplantılarına iştirak etmemekte oluşunun nedenini anlar gibi oluyorum?.. Hele hele daha sonra bu adamın Özbek yani Türk değil Talış kökenli olduğunu da öğrenmiştim!..
Uçağın penceresinden bakıyorum… Altımızda Karakum Çölü alabildiğine uzanıyordu. Sol yanımızdan akıp giden Amuderya (Ceyhun) nehrine bakarak hüzünlenmiştim. Deryanın suyunu pamuk tarlaları ve bu çöl içiyor; bu nedenle de Aral Denizi kuruyordu!.. Eskiden dağa taşa “Pamuk, Özbek halkının millî gururu.” yazılıyordu. Şimdi ise halk, “Pamuk Özbek halkının baş belasıdır.” demekteydi.
İki saatlik uçuşumuz tamamlanmış ve Karakalpakistan Başkenti Nukus Havaalanı’na inmiştik. Saatimizi bir saat geriye alarak Karakalpak saatine göre ayarlamıştık. Nukus Havaalanı tali bir meydandı ve askerî uçakların inişlerine de uygundu. Ancak yeterli tesisler yoktu. Alanda bizi Karakalpak Basın-Yayın Bakanı Kallibek Bekcanoviç Bekcanov, Yazarlar Birliği Genel Sekreteri Jienbay İzbaskanov, Kazakistan Komünist Partisi (KKP) Sekreteri Gencebay Hocaniyazov, Şair Sagınbay İbrahimov, Amu Derya Dergisi Sorumlu Müdürü Bahtiyar Gencemuradov ve Türkolog Dostcanbay Nasırov karşılamışlar ve özel bir salona götürmüşlerdi. İşlemler tamamlandıktan sonra da araçlarla kent merkezine giderek Taşkent Oteli’ne yerleşmiştik.
Kompartiya
O dönemde Komünist Parti’ye kısaca “Kompartiya” diyorlardı ve her yerleşim biriminde yönetim kesin olarak kompartiyanın ellindeydi. Biz de iki saatlik dinlenmeden sonra kompartiyaya giderek ideoloji sekreteri Şarap Usnatdinov’la bir görüşme yapmıştık. Şarap (veya Şeref)’ın asıl işi gazetecilikti. Neşriyat, televizyon ve tiyatro müdürlükleri yapmıştı. 48 yaşındaydı ve hâlen Sovyet Karakalpakistan gazetesinin başmuharriri idi. Kültür sorunlarına da vakıf olan Şarap’ın benimle Karakalpak diliyle konuşması hoşuma gitmişti ve ikimiz de birbirimizi anlıyorduk. Dolayısıyla çevirmene gerek yoktu. Bana, “Karakalpakistan’a gelen ilk Türk sizsiniz.” demişti. Bu sempatik komünistle Parti lokantasında yemek yedikten sonra oradan ayrılmıştım.
Karakalpak Etnografya ve Tarih Müzesi Nukus’ta ilk ziyaret ettiğim yerdi. Müzede fazla bir şey yoktu. Birkaç belge ve fotoğrafla, bazı etnografik eşyalar bulunuyordu. Ama beni mıknatıs gibi çeken bir yer vardı ki uzun uzun önünde durmaktan kendimi alamamıştım. Bu Marat Nurmuhammedov için düzenlenen köşeydi. Bu zat, İzmir’de toplanan Uluslararası Folklor Kongresi için Türkiye’ye gelmiş ama kongreden bir gün önce geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Nurmuhammedov, İstanbul’da düzenlenen 1. Folklor Kongresi’ne de iştirak etmişti ve o kongrede kendisine verilen yaka kartı, müzedeki köşeye konulmuştu. Profesörün, Dursun Yıldırım, Nebi Hazri ve Yavuz Bülent Bakiler’le birlikte çekilen fotoğraflar da oradaydı. Marat Bey’in kızlarından birisi müzede görevliymiş ama o tarihte Moskova’da olduğundan kendisiyle görüşebilme olanağını bulamamıştım.
Nukus (Karakalpaklar’ın diliyle Nöküs) Karakalpakistan’a ayak basan ilk Türk olarak izlenimim şu idi: Karakalpakistan, kasten çok geri bırakılmış; hatta Orta Asya’nın en geri ülkesiydi. Başkent Nukus’ta 200 bin kişi yaşıyordu. Her kademedeki insanın görünümünden de yoksullukları anlaşılıyordu. En iyi konaklama yeri olan Taşkent Oteli bile dökülüyordu. Temizlik kavramının bilinmediği otelde el yıkayacak sabun yoktu. Odalardaki TV, buzdolabı vb. gibi şeyler doğru dürüst çalışmıyordu. Perestroyka, henüz buraya da gelmemişti!.. Parti sekreteri Karakalpak dilinin resmî devlet dili olacağını söylemişti. TV’de konuşan Türkmenistan KP I. Sekreteri “Bize Rus dili yeter, başka dil gerekmez.” demişti. Oysa dilden önce öğrenmeleri ve yapmaları gereken çok şey vardı.