BELLEĞİMDEKİ HIRVATİSTAN
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta içerisinde Balkanlar’a son derece önemli bir seyahatte bulundu. Eski Osmanlı İmparatorluğu, bilahare Yugoslavya toprakları olan Bosna Hersek, Hırvatistan ve Sırbistan gezileri, Ülkemizin bu ülkelerde ilişkilerinin güçlendirilmesi bakımından çok yararlı olacaktır. Anılan ülkelere ben de birçok defa gidip gördüm ve oralarda bir hayli dostlar edindim…
Gazetemizin değerli okuyucularının yazılı ve görsel medyada izledikleri bu ülkelerde ilgili olarak ben de anılarımı yazmak istedim. Öncelikle de kısaca Hırvatistan notlarımı sunacağım.
Merkezi Kosova’nın Prizren kentinde bulunan Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi (BAL-TAM)’nin 4. Balkan Türkolojisi Sempozyumu, 03-07 Aralık 2007 Tarihinde Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de düzenlendi. Kuruluşunda katkım olan ve Düzenleme Kurulunda yer aldığım BAL-TAM’ın bu etkinliğine heyecan ve zevkle katıldım. Zira Yugoslavya dağılmadan önce, gidemediğim Hırvatistan’ı görebilme şansı doğdu. Hırvatistan’ın başkentine, bütün eski Yugoslavya’yı katederek gitmiştim. İstanbul’dan Priştine’ye uçmuş; üç gün Kosova’nın başkentinde, Cumhurbaşkanı’nın sağ kolu olan dostum Muzaffer Gjinolli’nin konuğu olduktan sonra; Sancak’tan gelen, dostum Recep Şkrijel’in otomobili ile önce Makedonya’ya, oradan da yine Kosova topraklarından geçerek, Sırbistan’ın Sancak Bölgesinin başkenti Novi (Yeni) Pazar’a ulaşmış ve bir gece de orada Recep Şkrijel’in konuğu olmuştum. Sonra, yanımıza Akademik Alija Dzogoviç’i de alıp, Recep’in arabası ile Novi Pazar’dan ayrılmış; hafif çiseleyen yağmur altında Belgrad’a uğrayıp, Prof. Dr. Mirjana Teodosijeviç’i de alarak, akşam saatlerinde Zagreb’e ulaşmıştık…
Sempozyum çalışmaları, bilim adamlarının ağırlandıkları Hotel Palace Salonlarında yapılmıştı. Ancak, açılış töreni, Zagreb’in tarihi ve de görkemli “Mimara” Güzel Sanatlar Müzesi salonundaydı. Açılış Töreni, BAL-TAM Başkanı Prof. Dr. Nimetullah Hafız’ın konuşmasıyla başladı. Prof. Hafız bu konuşmasında, BAL-TAM’ın kısa tarihçesine değindikten sonra; amaçlarının, Balkanlar’da var olan zengin Türk tarih, kültür ve sanatının araştırılması, derlenmesi ve değerlendirilmesi olduğunu söyledi. Hafız’ın konuşmasından sonra; o tarihte T.C. Başbakanı olan Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın mesajı okundu. Bu mesajında Erdoğan şöyle diyordu:
“Geniş bir coğrafyaya sahip Balkan Ülkeleri ile Türkiye, tarihin derinliklerinden gelen güçlü ve sarsılmaz bir bağ ile birbirine bağlıdır. Bu bağın, kaynağı evrensel değerlerimiz ve zengin kültürel birikimimizdir. Bu coğrafyada yaşayan insanlar, ortak bir hissiyata, ortak bir kültüre sahip olabilmiş ve aynı duygu ekseninde bütünleşerek yıllarca aynı türküyü söyleyebilmişse, bu tarihte saklı kalan zengin dilimiz sayesinde olmuştur. Bu bakımdan Türkoloji kaynaklarının ortaya koyduğu bilgi ve dökümanların gün yüzüne çıkarılması; bölgeyle olan sosyal ve kültürel etkileşimi artıracak, böylece tarihten günümüze uzanan bir bakış köprüsü kurulacaktır. Hiç şüphe yok ki, gelecek nesillere bırakabileceğimiz en kıymetli miras da bu olacaktır. Hırvatistan’ın ev sahipliğinde düzenlenen sempozyumun aynı coğrafyada yaşayan insanlarımızın dostluğunu daha da artırması dileğiyle başarılı geçmesini diliyor, size ve tüm katılımcılara sevgi ve selamlarımı sunuyorum.”
Hırvatistan Cumhurbaşkanı, bizzat açılışta bulunamadı ama kendisini temsil etmek üzere, Bilim Danışmanı Prof. Dr. İzzet Aganoviç’i göndermişti. Aganoviç, Hırvatistan Cumhurbaşkanının bu toplantının önemini bilerek, memnuniyetle himayelerine almış olduğunu ve kendilerinin Brüksel’de bulunuşu nedeniyle açılışa katılamadığını belirttikten sonra şunları söylemişti:
“…Hırvatistan’daki T.C. Büyükelçiliğinin başından beri bu toplantının önemini kavramamış olmasından dolayı üzgünüm. Her şeye rağmen Bn. Ve B. Hafız’a teşekkür ediyorum… Hırvat dilinde çok sayıda Türkçe deyim ve kelime bulunmaktadır Örneğin; bakır, boya, böbrek, çekiç, çorap, çizme, tütün, cep, katran, kule, leş, maymun, pamuk, papuç, rakı, saat, şato, şeker, tambur, top, zanaat… Hırvat diline yerel kelime olarak yerleşen ama ikizi olmayan kelimeler de vardır: alet, gerdan, hayduk-haydut yastık, kafes, mahrama, miras, şehir, torba… Benim, Türkiye ile ilgili iki olumlu izlenimim vardır. Süleyman Demirel’in iki defa misafiri oldum… 1992’de de Bosna-Hersek savaşının başladığı günlerde, İstanbul’da düzenlenen bilimsel bir toplantıya katıldım. Bildirimi sunduktan sonra, oradaki bir akrabam yanıma gelerek beni tebrik etti. Yanında da yine beni tebrik eden, muhalif bir siyasetçi vardı. O beyefendi sonraları, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve daha sonra da Başbakan olan Recep Tayip Erdoğan’dı. Hırvatistan’da, Osmanlı dönemiyle ilgili olumlu yazılar ve kitaplar yayımlandı. Bunlardan birisi Ante Starçeviç’in “Memleketimin Babası” adlı eseridir.”
Program son derece zengin, katılım çok fazlaydı. Ancak, bazı nedenlerle, Zagreb’e gelemeyenler olmuştu. Fakat gelemeyenlerin de, daha önceden bildirilerini göndermiş olmaları, önem kazanıyordu. Sempozyumda ben, Bulgaristanlı bir Türk olan rahmetli Rıza Mollov’un, bir Sofya seyahatinde bana hediye ettiği iki cönk ile ilgili bir bildiri sunmuştum. Bildirilerin içerikleri, doğrudan Türkoloji ile ilgiliydi. Bu nedenle, katılımcılar, her bildiriyi dikkatle izlemişti. Bildirilerin anında tercüme edilmesi ve kulaklıklarla her konuşmanın dinlenilebilmesi, son derece yararlı olmuştu.
ZAGREB
Hırvatistan’ın başkenti Zagreb, Avrupa’nın gelişmiş öteki başkentleri gibi, birçok sorununu halletmiş, belediye hizmetleri mükemmel, temiz bir kent görünümündedir. Zagreb, bana, Viyana’yı hatırlattı. Trafik mükemmel bir sistem içerisinde yürüyor. “Yol yayalarındır” ilkesi, Zagreb’de kusursuz işliyor. Bir yaya yola adımını atınca, trafik hemen duruyor!.. Çarşı-Pazar incelemelerimde ise, fiyatların Avrupa Birliği standartları seviyesinde, yani pahalı olduğunu gördüm.
Sempozyum çalışmaları tamamlandıktan sonra, bir gün çevre gezisi yaptık. Önce Slovenya hududu yakınındaki “Trakoşçan Şatosu”na gidip, gördük. Ortaçağdan kalma şatonun çevresi, sığ ormanlarla kaplı; tüm çevre yem-yeşil… Uluslararası yolda gördüğümüz TIR filoları dikkatimizi çekti. On TIR’dan dokuzu, Türkiye plakalıydı. Şatoyu gezdikten sonra, dönüş yolumuz üzerindeki “Varajdan Kenti”ne girdik. Burası çok güzel, eski dokunun korunduğu, sessiz, sakin ve temiz bir kent.
Hırvatistan’da çok sayıda Müslüman Boşnaklar yaşamaktadır. Nitekim, Cumhurbaşkanı Mesiç’i temsilen sempozyumun açılış törenine katılan Prof. Dr. İzzet Aganoviç ile sempozyumun hazırlanması ve yürütülmesinde büyük katkısı olan Prof. Dr. Ekrem Çavuşeviç de Boşnak’tır. Ayrıca, Zagreb’de, Boşnakların bir de örgütleri bulunmaktadır. Bir akşam, sempozyum üyesi olan Boşnak dostlarım Recep Şkrijel, Adnan Pepiç ve Salih Jalimam ile birlikte, Boşnak Derneği’nin lokaline gittik. Burada, halk oyunları topluluğu prova yapıyordu. Zagrebli Boşnak gençlerin oluşturdukları grup, oyunları güzel icra ediyorlardı. Beğendiğim bu grubu, Türkiye’deki iki festivale davet ettim.
Şimdi, geriye dönüp baktığımızda, gördüğümüz ve belleğimizde kalan şey şudur: Ecdadımız Osmanlı Devleti, gerçekten çok büyük bir imparatorluk imiş. Türk Kültürü ise, gerçekten, benzersiz bir kültürdür. Öylesine büyük bir kültür ki, bugün bile, tüm Balkanlar’da izlerini açıkça görmek mümkündür. Esasen, çeşitli ülkelerden gelen bilim adamlarının sundukları bildirilerde de bu, somut olarak görülmektedir.
SAPTAMALAR
Belgrad-Zagreb yolu otoban. Dümdüz, kasis, yokuş falan olmayan bir yol. Dostum Recep, arabamıza aldığımız iki değerli bilim adamıyla gevezelik etmekten, gaza basmayı unuttuğu için, iki başkent arasındaki yolu 10 saatte kat ettik! Ama havanın sürekli yağışlı ve sisli oluşu da daha süratli gitmemizi engelledi. Yol boyunca dikkati çeken bir husus da, Sırbistan ve Hırvatistan Başkentleri arasında bir yerleşim biriminin bulunmayışıdır. Dostlardan öğrendiğime göre, Hırvatlar, kendilerini, eski Yugoslavya’nın öteki halklarından soyutlamışlar! Onbinlerce Sırp, Hırvatistan’ı terk ederek Sırbistan’a geçmişler.
Hırvatistan Devletini yönetenler, Türkiye’ye önem veriyorlar ve her alanda işbirliğinin geliştirilmesini arzu ediyorlar. Nitekim, iştirak ettiğimiz BAL-TAM toplantısı da, Cumhurbaşkanının himayelerinde gerçekleştirildi. Zagreb, dağılan Yugoslavya’nın öteki bütün başkentlerinden daha düzenli, daha bakımlı ve temiz. Tarihi yapıların hepsi birer sanat eseri. Kısacası Viyana’dan farksız ama Zagreb için, “Küçük Prag” da diyorlar. Kuşkusuz, Prag’a benzeyen yanları da var. Kent merkezinin tarihi ve mimari dokusu, titizlikle korunmuş. Parklar ve bu parklardaki, ünlü kişilerin heykelleri, göz kamaştırıyor…
Konakladığımız Palace Hotel, Tren İstasyonuna çok yakın. İstasyonun çevresinde ve yer altı çarşısında son derece modern, lokantalar, cafeler bulunuyor ve buralar çok hareketli. Ben de sık sık gidip o cafelerde oturup, Hırvat insanlarını tanımaya çalıştım. Sempozyum çalışmalarının bir kısmı, eski Hırvatistan Anti-Faşist Hareketi’nin Karargâhı’nda yapıldı. Burası, şimdi, müze olarak kullanılmaktadır.
Bu arada “Hırvat” sözcüğünün, etimolojisini de öğrendim… 16.Yüzyılda Fransız ordusunda yer alan Hırvat askerleri resmi kıyafetlerinin gereği olarak kravat takıyorlarmış. Onları Fransız askerlerden ayırt etmek için, “kıravat” derlermiş; böylelikle kravat sözcüğü zamanla “Hırvat”a dönüşmüş ve giderek bu ad, bir ulusun adı olmuş.
Zagreb’de öğrendiğim bir konu da, işsizliğin had safhada oluşudur, ki nüfusun beşte biri işsiz imiş!.. Hırvatistan, Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Bu nedenle ülkemizden ve dünyanın çeşitli ülkelerinden bu ülkeye giden turist sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle Adriyatik sahillerindeki Hırvat kentleri, özellikle yaz aylarında turist akınına uğramaktadır. Zagreb’e 2 Aralık 2007’de, karayolu ile gelmiştim. 7 Aralık’ta da Zagreb’den havalanan T.H.Y. ile İstanbul’a, oradan da Ankara’ya uçtum.
BAL-TAM Sempozyumuna katılanlar toplu haldeBELLEĞİMDEKİ HIRVATİSTAN
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta içerisinde Balkanlar’a son derece önemli bir seyahatte bulundu. Eski Osmanlı İmparatorluğu, bilahare Yugoslavya toprakları olan Bosna Hersek, Hırvatistan ve Sırbistan gezileri, Ülkemizin bu ülkelerde ilişkilerinin güçlendirilmesi bakımından çok yararlı olacaktır. Anılan ülkelere ben de birçok defa gidip gördüm ve oralarda bir hayli dostlar edindim…
Gazetemizin değerli okuyucularının yazılı ve görsel medyada izledikleri bu ülkelerde ilgili olarak ben de anılarımı yazmak istedim. Öncelikle de kısaca Hırvatistan notlarımı sunacağım.
Merkezi Kosova’nın Prizren kentinde bulunan Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi (BAL-TAM)’nin 4. Balkan Türkolojisi Sempozyumu, 03-07 Aralık 2007 Tarihinde Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de düzenlendi. Kuruluşunda katkım olan ve Düzenleme Kurulunda yer aldığım BAL-TAM’ın bu etkinliğine heyecan ve zevkle katıldım. Zira Yugoslavya dağılmadan önce, gidemediğim Hırvatistan’ı görebilme şansı doğdu. Hırvatistan’ın başkentine, bütün eski Yugoslavya’yı katederek gitmiştim. İstanbul’dan Priştine’ye uçmuş; üç gün Kosova’nın başkentinde, Cumhurbaşkanı’nın sağ kolu olan dostum Muzaffer Gjinolli’nin konuğu olduktan sonra; Sancak’tan gelen, dostum Recep Şkrijel’in otomobili ile önce Makedonya’ya, oradan da yine Kosova topraklarından geçerek, Sırbistan’ın Sancak Bölgesinin başkenti Novi (Yeni) Pazar’a ulaşmış ve bir gece de orada Recep Şkrijel’in konuğu olmuştum. Sonra, yanımıza Akademik Alija Dzogoviç’i de alıp, Recep’in arabası ile Novi Pazar’dan ayrılmış; hafif çiseleyen yağmur altında Belgrad’a uğrayıp, Prof. Dr. Mirjana Teodosijeviç’i de alarak, akşam saatlerinde Zagreb’e ulaşmıştık…
Sempozyum çalışmaları, bilim adamlarının ağırlandıkları Hotel Palace Salonlarında yapılmıştı. Ancak, açılış töreni, Zagreb’in tarihi ve de görkemli “Mimara” Güzel Sanatlar Müzesi salonundaydı. Açılış Töreni, BAL-TAM Başkanı Prof. Dr. Nimetullah Hafız’ın konuşmasıyla başladı. Prof. Hafız bu konuşmasında, BAL-TAM’ın kısa tarihçesine değindikten sonra; amaçlarının, Balkanlar’da var olan zengin Türk tarih, kültür ve sanatının araştırılması, derlenmesi ve değerlendirilmesi olduğunu söyledi. Hafız’ın konuşmasından sonra; o tarihte T.C. Başbakanı olan Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın mesajı okundu. Bu mesajında Erdoğan şöyle diyordu:
“Geniş bir coğrafyaya sahip Balkan Ülkeleri ile Türkiye, tarihin derinliklerinden gelen güçlü ve sarsılmaz bir bağ ile birbirine bağlıdır. Bu bağın, kaynağı evrensel değerlerimiz ve zengin kültürel birikimimizdir. Bu coğrafyada yaşayan insanlar, ortak bir hissiyata, ortak bir kültüre sahip olabilmiş ve aynı duygu ekseninde bütünleşerek yıllarca aynı türküyü söyleyebilmişse, bu tarihte saklı kalan zengin dilimiz sayesinde olmuştur. Bu bakımdan Türkoloji kaynaklarının ortaya koyduğu bilgi ve dökümanların gün yüzüne çıkarılması; bölgeyle olan sosyal ve kültürel etkileşimi artıracak, böylece tarihten günümüze uzanan bir bakış köprüsü kurulacaktır. Hiç şüphe yok ki, gelecek nesillere bırakabileceğimiz en kıymetli miras da bu olacaktır. Hırvatistan’ın ev sahipliğinde düzenlenen sempozyumun aynı coğrafyada yaşayan insanlarımızın dostluğunu daha da artırması dileğiyle başarılı geçmesini diliyor, size ve tüm katılımcılara sevgi ve selamlarımı sunuyorum.”
Hırvatistan Cumhurbaşkanı, bizzat açılışta bulunamadı ama kendisini temsil etmek üzere, Bilim Danışmanı Prof. Dr. İzzet Aganoviç’i göndermişti. Aganoviç, Hırvatistan Cumhurbaşkanının bu toplantının önemini bilerek, memnuniyetle himayelerine almış olduğunu ve kendilerinin Brüksel’de bulunuşu nedeniyle açılışa katılamadığını belirttikten sonra şunları söylemişti:
“…Hırvatistan’daki T.C. Büyükelçiliğinin başından beri bu toplantının önemini kavramamış olmasından dolayı üzgünüm. Her şeye rağmen Bn. Ve B. Hafız’a teşekkür ediyorum… Hırvat dilinde çok sayıda Türkçe deyim ve kelime bulunmaktadır Örneğin; bakır, boya, böbrek, çekiç, çorap, çizme, tütün, cep, katran, kule, leş, maymun, pamuk, papuç, rakı, saat, şato, şeker, tambur, top, zanaat… Hırvat diline yerel kelime olarak yerleşen ama ikizi olmayan kelimeler de vardır: alet, gerdan, hayduk-haydut yastık, kafes, mahrama, miras, şehir, torba… Benim, Türkiye ile ilgili iki olumlu izlenimim vardır. Süleyman Demirel’in iki defa misafiri oldum… 1992’de de Bosna-Hersek savaşının başladığı günlerde, İstanbul’da düzenlenen bilimsel bir toplantıya katıldım. Bildirimi sunduktan sonra, oradaki bir akrabam yanıma gelerek beni tebrik etti. Yanında da yine beni tebrik eden, muhalif bir siyasetçi vardı. O beyefendi sonraları, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve daha sonra da Başbakan olan Recep Tayip Erdoğan’dı. Hırvatistan’da, Osmanlı dönemiyle ilgili olumlu yazılar ve kitaplar yayımlandı. Bunlardan birisi Ante Starçeviç’in “Memleketimin Babası” adlı eseridir.”
Program son derece zengin, katılım çok fazlaydı. Ancak, bazı nedenlerle, Zagreb’e gelemeyenler olmuştu. Fakat gelemeyenlerin de, daha önceden bildirilerini göndermiş olmaları, önem kazanıyordu. Sempozyumda ben, Bulgaristanlı bir Türk olan rahmetli Rıza Mollov’un, bir Sofya seyahatinde bana hediye ettiği iki cönk ile ilgili bir bildiri sunmuştum. Bildirilerin içerikleri, doğrudan Türkoloji ile ilgiliydi. Bu nedenle, katılımcılar, her bildiriyi dikkatle izlemişti. Bildirilerin anında tercüme edilmesi ve kulaklıklarla her konuşmanın dinlenilebilmesi, son derece yararlı olmuştu.
ZAGREB
Hırvatistan’ın başkenti Zagreb, Avrupa’nın gelişmiş öteki başkentleri gibi, birçok sorununu halletmiş, belediye hizmetleri mükemmel, temiz bir kent görünümündedir. Zagreb, bana, Viyana’yı hatırlattı. Trafik mükemmel bir sistem içerisinde yürüyor. “Yol yayalarındır” ilkesi, Zagreb’de kusursuz işliyor. Bir yaya yola adımını atınca, trafik hemen duruyor!.. Çarşı-Pazar incelemelerimde ise, fiyatların Avrupa Birliği standartları seviyesinde, yani pahalı olduğunu gördüm.
Sempozyum çalışmaları tamamlandıktan sonra, bir gün çevre gezisi yaptık. Önce Slovenya hududu yakınındaki “Trakoşçan Şatosu”na gidip, gördük. Ortaçağdan kalma şatonun çevresi, sığ ormanlarla kaplı; tüm çevre yem-yeşil… Uluslararası yolda gördüğümüz TIR filoları dikkatimizi çekti. On TIR’dan dokuzu, Türkiye plakalıydı. Şatoyu gezdikten sonra, dönüş yolumuz üzerindeki “Varajdan Kenti”ne girdik. Burası çok güzel, eski dokunun korunduğu, sessiz, sakin ve temiz bir kent.
Hırvatistan’da çok sayıda Müslüman Boşnaklar yaşamaktadır. Nitekim, Cumhurbaşkanı Mesiç’i temsilen sempozyumun açılış törenine katılan Prof. Dr. İzzet Aganoviç ile sempozyumun hazırlanması ve yürütülmesinde büyük katkısı olan Prof. Dr. Ekrem Çavuşeviç de Boşnak’tır. Ayrıca, Zagreb’de, Boşnakların bir de örgütleri bulunmaktadır. Bir akşam, sempozyum üyesi olan Boşnak dostlarım Recep Şkrijel, Adnan Pepiç ve Salih Jalimam ile birlikte, Boşnak Derneği’nin lokaline gittik. Burada, halk oyunları topluluğu prova yapıyordu. Zagrebli Boşnak gençlerin oluşturdukları grup, oyunları güzel icra ediyorlardı. Beğendiğim bu grubu, Türkiye’deki iki festivale davet ettim.
Şimdi, geriye dönüp baktığımızda, gördüğümüz ve belleğimizde kalan şey şudur: Ecdadımız Osmanlı Devleti, gerçekten çok büyük bir imparatorluk imiş. Türk Kültürü ise, gerçekten, benzersiz bir kültürdür. Öylesine büyük bir kültür ki, bugün bile, tüm Balkanlar’da izlerini açıkça görmek mümkündür. Esasen, çeşitli ülkelerden gelen bilim adamlarının sundukları bildirilerde de bu, somut olarak görülmektedir.
SAPTAMALAR
Belgrad-Zagreb yolu otoban. Dümdüz, kasis, yokuş falan olmayan bir yol. Dostum Recep, arabamıza aldığımız iki değerli bilim adamıyla gevezelik etmekten, gaza basmayı unuttuğu için, iki başkent arasındaki yolu 10 saatte kat ettik! Ama havanın sürekli yağışlı ve sisli oluşu da daha süratli gitmemizi engelledi. Yol boyunca dikkati çeken bir husus da, Sırbistan ve Hırvatistan Başkentleri arasında bir yerleşim biriminin bulunmayışıdır. Dostlardan öğrendiğime göre, Hırvatlar, kendilerini, eski Yugoslavya’nın öteki halklarından soyutlamışlar! Onbinlerce Sırp, Hırvatistan’ı terk ederek Sırbistan’a geçmişler.
Hırvatistan Devletini yönetenler, Türkiye’ye önem veriyorlar ve her alanda işbirliğinin geliştirilmesini arzu ediyorlar. Nitekim, iştirak ettiğimiz BAL-TAM toplantısı da, Cumhurbaşkanının himayelerinde gerçekleştirildi. Zagreb, dağılan Yugoslavya’nın öteki bütün başkentlerinden daha düzenli, daha bakımlı ve temiz. Tarihi yapıların hepsi birer sanat eseri. Kısacası Viyana’dan farksız ama Zagreb için, “Küçük Prag” da diyorlar. Kuşkusuz, Prag’a benzeyen yanları da var. Kent merkezinin tarihi ve mimari dokusu, titizlikle korunmuş. Parklar ve bu parklardaki, ünlü kişilerin heykelleri, göz kamaştırıyor…
Konakladığımız Palace Hotel, Tren İstasyonuna çok yakın. İstasyonun çevresinde ve yer altı çarşısında son derece modern, lokantalar, cafeler bulunuyor ve buralar çok hareketli. Ben de sık sık gidip o cafelerde oturup, Hırvat insanlarını tanımaya çalıştım. Sempozyum çalışmalarının bir kısmı, eski Hırvatistan Anti-Faşist Hareketi’nin Karargâhı’nda yapıldı. Burası, şimdi, müze olarak kullanılmaktadır.
Bu arada “Hırvat” sözcüğünün, etimolojisini de öğrendim… 16.Yüzyılda Fransız ordusunda yer alan Hırvat askerleri resmi kıyafetlerinin gereği olarak kravat takıyorlarmış. Onları Fransız askerlerden ayırt etmek için, “kıravat” derlermiş; böylelikle kravat sözcüğü zamanla “Hırvat”a dönüşmüş ve giderek bu ad, bir ulusun adı olmuş.
Zagreb’de öğrendiğim bir konu da, işsizliğin had safhada oluşudur, ki nüfusun beşte biri işsiz imiş!.. Hırvatistan, Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Bu nedenle ülkemizden ve dünyanın çeşitli ülkelerinden bu ülkeye giden turist sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle Adriyatik sahillerindeki Hırvat kentleri, özellikle yaz aylarında turist akınına uğramaktadır. Zagreb’e 2 Aralık 2007’de, karayolu ile gelmiştim. 7 Aralık’ta da Zagreb’den havalanan T.H.Y. ile İstanbul’a, oradan da Ankara’ya uçtum.
BAL-TAM Sempozyumuna katılanlar toplu halde