KARAY TÜRKLERİ
Karaim adıyla da tanımlanan Karay’lar, Hazar Türk Devleti’nin, günümüze kadar ulaşan unsurlarıdır. Dilleri Türkçe; dinleri ise Yahudiliğe yakın, ama Talmud’u reddeden bir inanç sistemine dayanır. Bugün Kırım Yarımadası’nda yaşıyorlar iken, 14.Yüzyılda Litvanya Prensi Vitold tarafından, Polonya ve Litvanya topraklarına da yerleştirildiler. Halen Kırım, Litvanya ve Polonya’da yaşamakta olan Karayların sayıları kesin olarak bilinmemektedir.
Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Yevpatorya (Gövleve) kenti ile Litvanya’nın Trakay (Troki) kentinde Karay Tarih ve Etnografya Müzeleri bulunmaktadır. Ayrıca bu kentlerde, bugün de ibadete açık olan Kenesalar mevcuttur. Başkent Varşova’nın merkezindeki Karay Mezarlığının bakımı, sayıları çok azalmış olan bu Karay topluluğun bir örgütü tarafından yapılmaktadır.
Tarihin derinliklerine gömülmüş olan Altınordu’nun savaşçı bireyleri olan Karaylar, Polonya topraklarına getirildikleri zaman, kalelerin ve Prensliğin muhafızlığı ile görevlendirildiler. Litvanya Prensleri ve Polonya Kralları, vefakâr hizmetlerinden dolayı Karayları ödüllendirdiler ve onlara ayrıcalıklar tanıdılar. Onlar gelenek ve göreneklerini; dinlerini ve dillerini, bu ayrıcalıklar sayesinde koruyabildiler. Polonya Kralları, askerlik hizmetlerinden sonra Karaylara özel toprak parçaları dağıttılar. Bu topraklara “Kral Tarlaları” adı verildi. Maişetlerini temin etmek için bu toprakları ekip biçtiler ve bahçeler oluşturdular. Ayrıca, yüzyıllarca, çeşitli devlet hizmetlerinde de görevlendirildiler. Kendileriyle birlikte Kırım’dan getirilen Tatarların, dillerini kaybetmiş olmalarına rağmen onlar ana dillerini kıskançlıkla korudular.
Polonya Karay’larının dilleri Türkçe’nin Kıpçak dil grubuna dahil olup, iki kısma ayrılır. Doğu Grubu olan birincisi Kırım Karay’larının lehçesidir. Batı Grubu olan ikincisi Polonya ve Litvanya topraklarında yaşayan Karayların lehçesidir. Bu ikinci grubun, yani batı Karayca’sının da iki şivesi vardır. Biri, Trakay lehçesidir; öbürüne ise Halicz veya Halicz-Luck lehçesi denilmektedir. Geçen yüzyıllarda Polonya ve Litvanya Karay’larının dilleri eski Polonya-Litvanya Birleşik Devleti’nde kullanılırdı. Bu dil bugün de kullanılmaktadır. Karayca’nın da, öteki diller gibi, biri edebiyat, öteki konuşma dili olan iki türü vardır. Edebi dili büyük ölçüde, dini metinlerde görülmektedir. Örneğin yüzyıllar önce Tevrat, Karay Türkçesi ile yayınlanmıştır. Bu dilde Tevrat’tan başka, çeşitli ilahiler ve dini şiirler yazılır ve okunurdu. Dini metinlerdeki Karay Türkçesi, eski ve sade Türk Dilinin özelliklerini taşıyordu. Bu metinler, diğer Türk lehçeleriyle mukayese edildiğinde, sadece sentaks bakımından farklar görülmektedir. Ancak; Slavlarla bir arada yaşamanın gereği olarak, zaman içerisinde Slav Dili, Karay Türkçesini büyük ölçüde etkiledi.
1918’de Polonya bağımsızlığını kazandığında 4 Karay Cemaati vardı. Bunlar Trakay, Vilno (Vilnius), Lutsk ve Haliç cemaatleriydi.
1936 yılında Polonya Parlamentosu, Karaylar ve Tatarları da büyük ölçüde ilgilendiren bir azınlıklar yasasını kabul etti.
Karay tarihinin önemli simalarından Süreyya Şapşal, beraberinde Türkoloji dünyasının yakından tanıdığı Prof. Dr. Ananiasz Zajaczkowski, bazı akademisyenler ve öğrencileriyle birlikte 1934 yılında İstanbul’da toplanan II.Uluslararası Türk Dil Kurultayı’na katıldı. Bu geziyle ilgili olarak, İstanbul’da münteşir Akşam Gazetesi 21 Ağustos 1934 Tarih ve 5699 Sayılı nüshasında fotoğraflı bir haberi manşetten verdi. Gazetenin 4. sayfasına da taşan haberin sadece birinci sayfadaki kısmını burada aynen sunmak isterim:
“Hariçteki Türkler-Lehistan Türkleri’nden bir heyet geldi-Heyet azasından Süreyya Bey Şapşal kurultaya bir tez verdi.
İkinci Dil Kurultayı müzakerelerini takip etmek üzere, Lehistan Türkleri’nden, profesör ve talebelerden mürekkep büyük bir heyet şehrimize gelmiştir. Heyet arasında Varşova Üniversitesi profesörlerinden doktor ve şair Zajackowski, Vilno ulumu siyasiye profesörlerinden Süreyya Bey Şapşal da vardır.
Lehli Türkler arasında birçok kız talebe de bulunmaktadır.
Polonya Türk Muhipleri Cemiyeti Reisi M. Rişard Padyunas, Polonya Talebe Birliği Reisi M. Samoreviç te heyetle beraber gelmiştir.
Heyet arasında başta Süreyya Bey ve Zajackowski olmak üzere çok iyi Türkçe konuşanlar vardır.
Kız talebelerden İrma Svençisko, Evgenia da çok iyi Türkçe konuşuyorlar.
Dün kendilerini Beyoğlu’nda oturdukları otelde ziyaret ettik. Heyete riyaset eden Süreyya Bey Şapşal bize şu izahatı verdi:
- Lehistan’da yedi bine yakın öz Türk vardır. Bunlar ondördüncü asrı miladide Kırım’dan esir olarak Polonya’ya getirilmişlerdir. Bu Türkler iki kısımdır. Bir kısmı Müslümandır, 5600 kişidir. Bunlar Türkçe’yi unutmuşlardır. Bir kısmı ise Karaim (Karay) Türkleri’dir. Bunlar Peygamber olarak Hazret-i Musa’yı tanırlar ve aileleri arasında tamamı ile Türkçe konuşurlar.
- Bunlar Musevi midirler?
-Buradaki alelumum Yahudilikle bizim alakamız yoktur. Bizim dinimiz yarı Museviliktir. Biz Hazret-i İsa’yı da, Hazret-i Muhammed’i de peygamber olarak tanırız. Halbuki diğer Museviler böyle değildir. Sonra birçok Musevi adetleri bizde yoktur. Mesela Museviler et yedikleri gün süt ve yoğurt yemezler. Halbuki biz yoğurtlu kebaba bayılırız…”
Süreyya Şapşal o gezi sırasında Türkiye’deki Karaylar hakkında malzeme topladı. Hatta Atatürk, Şapşal ve arkadaşlarını özel olarak Ankara’ya davet etti; ama İstanbul’a kadar gelmiş olan grup, Ata’yla buluşamadı. Zira bilindiği gibi Atatürk, hangi ülkede yaşıyor ve de hangi dini inancı taşıyor olursa olsun, dünyanın her yanındaki Türk’lerle yakından ilgileniyor ve yaptıkları çalışmaları izliyordu. 1938’de Trakay’da temin edilen bir binada, Karay Etnografya Müzesi kuruldu.
Profesör T. Kowalski, 1929 yılında Krakov’da “Karaimische Texte im Dialekt von Troki” adıyla Karay Dili hakkında, gerçekten çok değerli bir eser yayımladı. Bu eser, Türkiye’deki, dil uzmanları tarafından büyük ilgi gördü ve Türk Dilinin sadeleştirilmesi çalışmalarına kaynak teşkil etti. Kowalski’nin eserini dikkatle inceleyen Türk Bilgini Hamit Zübeyr Koşay, Karay Dilindeki 330 kelimenin Türk Dili Sözlüğüne dahil edilmesini sağladı.
II. Dünya Savaşından sonra, sağa sola dağılmış olan bazı Karay aileleri, Polonya’ya döndüler. Böylelikle, öncekilere ilaveten Wroslaw ve Gdansk’ta da cemaatler oluştu.
1974 yılında, Karayların haklarını düzenleyen yeni bir yasa çıkarıldı.
Polonya, Litvanya ve Kırım’da yaşayan çok sayıda Karay Türkü ile tanıştım, dostluk ilişkileri kurdum. Bunların folklor topluluklarını Türkiye’ye davet ederek, festivallere katılmalarını sağladım. Kimi Karay bilim adamlarını, Başkanlığını yaptığım Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun düzenlediği bilimsel etkinliklere davet ettim.
Ne yazık ki, Türk kökenli olan bu insanlara, Türk Dünyası’ndan yeterince sahip çıkılmadığını üzülerek müşahade ettim. Oysa Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Refik Halit Karay, Osmanlı Türk siyasetinin önemli kişilerinden biri olan Enver Paşa ve daha birçok yurttaşımız, Karay soydaşlarımızdandırlar.
Litvanya’daki Karay Etnografya Müzesinde