Kıkırdamalı taziye
Rahmetli Raziye Hanımın taziyesine renk kattığım için kendimle gurur duyuyorum. Bundan böyle özellikle yaşı kemale ermiş, “dalya” demeye az kalmışken vefat eden akrabalarınızın taziyelerine şahsımı çağırabilir, en acılı yakınlarınızın bile kısa sürede muhabbetimle ferahladıklarınızı görebilirsiniz.
Hani Kayseri’de Avşar ağıtçısı yaşlı kadını Çerkez cenazesine çağırmışlar. Malum birbirlerini pek sevmezler ama “bakalım bizim ölümüz hakkında neler söyleyecek?” diye meraklanmışlar. O ana kadar Çerkez evine gittiğini bilmeyen ağıtçı teyze durumu anlayınca yine her zamanki gibi ağıdını koyvermiş fakat bu sefer farklı bir makamdan söylüyormuş:
“Ne diyeyim, ne söyleyim,
Ölü bizden olmayınca;
Birer birer tükenir mi,
Kırkı birden ölmeyince…”
Kısacası kadının içinden gelmeyince söyledikleri ağıt olmaktan çıkarak komikleşmiş, hasta ve yasta Çerkezleri dahi güldürmüş.
Benim taziyedeki güldürme yeteneğim de tesadüfen ortaya çıktı. Yıl 1998 olmalı. Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nde Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevini yapıyorum. Sevdiğimiz bir mesai arkadaşımızın vefat eden oldukça yaşlı halası Raziye Hanım için anne-babasına arkadaşımla birlikte taziyeye gideceğiz. Gitmeden önce düşündüm. 'Merhumenin vefatının üzerinden tam 20 gün geçmiş. Yaşlı amca da günlerdir aynı soruların sorulup, aynı cevapların verilmesinden bıkmıştır herhalde’ diyerek farklı bir yol izlemeye karar verdim. Zaten monotonluğu oldum olası sevmem, evden markete giderken bile gittiğim yoldan dönmem.
Her neyse, taziye evine geldik. Bizi kapıda arkadaşımız üzüntülü bir şekilde karşıladı. Hemen içeri geçip anne ve babasının eline öptük. Kısaca taziyelerimi ilettikten sonra ayrılana kadar bir daha oraya dönmemecesine hemen konuyu değiştirdim. Amcamızın ilgi ve muhabbet alanlarını daha önce oğlundan öğrenmiştim. Önce çok sevdiği bağından-bahçesinden lafa girdim. Birden gözleri parladı. Hemen muhabbete başladı. Bu doğru yolda ilerlediğimin işaretiydi. Ve amca bağ budamasından söze başladı. Ardından güvercin gübresinin faydaları derken bağ bozumu… Baktım bağ muhabbeti uzayacak, oradan Toroslara bizim yaylalara, ırmaklara geçtim. Araya biraz siyaset sosu kattım. Amacım asıl onu konuşturup rahatlatmak… Askerlik anılarını anlatırken yüzü görülmeye değerdi. Anlaşılan askerliği pek keyifli geçmiş. Ben de başımdan geçen bir olayı anlattığımda amcamızın gülmekten gözlerinden yaş geldi.
En son “taaddüd-i zevcat” yani erkeklerin dört kadına kadar evlenebilmeleri meselesini açtığımda kendimizi kıkırdarken bulduk. Arkadaşımın dirseği ile dürtmesiyle teyzemizin bana işkilli işkilli baktığını fark ettim. Hemen frene basarak haftalık hava tahmin raporuna geçtim.
Unutmadan söyleyeyim. Bu “taaddüd-i zevcat” meselesi önemli mesele. Müslüm Baba’nın deyimiyle “bu benim meselem derin mesele/ezelden ebede giden mesele.” Bu konu açılıp da kayıtsız kalan Türk erkeğini henüz görmedim. Meşhur “Kayseri oturmaları”nda sohbetin sonlarına doğru 80’lik bazı yaşlı abiler uyumaya başladığında konuyu açar, hemen uyanarak hararetle tartışmalara dahil olduklarını görünce sevinçle ellerimi ovuştururdum.
Geç vakitlere doğru ayrılırken amcamız bana sımsıkı sarılarak “yahu ne iyi ettiniz de geldiniz. Ne güzel vakit geçirdik. Sık sık gelin e mi?” diye sıkı sıkıya tembihte bulunuyordu. Moral bulduğu her halinden belliydi. Ne yazık ki teyzemizden aynı sıcaklığı pek göremedim. Bana sanki amcamızı baştan çıkartacakmışım gibi bakıyordu. Arkadaşımız ise babasının acılarını bir nebze de olsa unutturduğum için minnet dolu gözlerle bizi uğurluyordu.
Arkadaşımla eve dönerken bu “sıradışı” başsağlığı ziyaretimizin daha doğrusu “kıkırdamalı taziye”mizin kritiğini yapıyor ve tarihe geçtiğimiz için kendimizle gurur duyuyorduk!