BİZ VE DÜNYA
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ -2-
Birleşmiş Milletler Binasında
Irak’ın ünlü Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’in basın toplantısı 16 Mayıs 1994’te yapılacaktı. Vali Bahaeddin Güney’in önerisi ile biz de bir deklarasyon hazırlamıştık ve hazırladığımız metin Ülkemizin B. M. Daimi Temsilcisi Büyükelçi İnal Batu’nun Müsteşarı Binnur Hanım tarafından Fransızcaya tercüme edilmiş, fotokopi ile de çoğaltılmıştı. B. M. binasında, basın toplantısının yapılacağı salonu bulmakta zorlanmıştık ama neticede bulup, yerimizi almıştık. O arada (eski Dışişleri Bakanımız) Mümtaz Soysal Hoca’nın da orada olduğunu görmüştüm. Muhtemelen, Irak’ın Ankara Büyükelçisi Tıkriti, onun da katılımını sağlamıştı. İyi de olmuştu, çünkü T.C. delegasyonu adına, devletimizin dış politikasını da yansıtan bir konuşma yapmıştı. Güney’in hazırladığı metin de salonda bulunanlara dağıtılmıştı.
Basın toplantısı, Irak’ın B. M. Daimi Temsilcisi Nezar Hamdun’un konuşmasıyla açılmış; çeşitli delegelerin konuşmalarından sonra, Tarık Aziz’in konuşmasıyla sona ermişti. Konuşmaların özü; Irak’ta halkın çok zor durumda olduğu, beslenme ve ilaç sıkıntıları, kadın ve çocukların ölmeleri idi!.. Dolayısıyla, Irak’a uygulanan ambargo kaldırılmalıydı…
Peki bundan sonra ne olacaktı? Deneyimli diplomatımız İnal Batu, şöyle demişti: B. M’nin daha önceki kararında Irak’ın, B. M. kararlarına büyük ölçüde uyduğu vurgulandı. Şimdi bu kararı teyid mahiyetinde bir karar ile boru hattındaki petrolün T.C. tarafından çekilmesi, bundan sağlanacak gelirin bir kısmı B. M. masraflarına ve ABD’ye verilmesinden sonra, diğer kısmının Türkiye’ye bırakılmasına karar verecektir. Türkiye de buna karşılık, Irak’a gıda ve ilaç gönderecektir. T.C. bu konuda diplomatik atak yapıyor ama ambargo daha 8 ay devam edebilir…
Güney ve Önder’le, B.M. Binası önünde
Tarık Aziz, İnal Batu’yu davet etmişti. Onlar konuşurlarken yüksek sesle müzik çalınıyordu. Zira CIA’nın yapacakları konuşmayı dinleyebileceği düşünülerek önlem alınmıştı.
İnal Batu’nun Resepsiyonu
O gece 22.30’da, Büyükelçi İnal Batu, malikanesinde bir resepsiyon vermişti. Resepsiyonda bizim üç kişilik delegasyonumuzdan başka, Türkiye’den gelen bazı üst düzey bürokratlar ile ABD’deki iş adamımız Ali Rıza Bozkurt bulunuyordu. Bu ünlü iş adamını da orada tanımıştım. Sohbet esnasında, Londra’daki bir müzayedeye iştirak ederek, Abdülhamid’in elleriyle yaptığı koltuk takımını, büyük bir parayla satın aldığını söylemişti. Yemekten kalkarken, “böylece Cuma akşamı benim misafirimsiniz” demişti.
İnal Batu’nun malikanesine, Murat Burhan adlı bir görevli, zırhlı bir araçla götürüp, tekrar otele getirmişti. Malikane Manhattan Adası üzerinde ve nehre nazır, güzel bir yapıydı. Bu yapı da milletimize, Dışişleri eski Bakanlarımızdan İhsan Sabri Çağlayangil tarafından kazandırılmıştı.
New York’ta hava genellikle iyiydi. Ama zaman zaman, hatta sıklıkla yağmur yağıyordu.
Manhattan bulvar, cadde ve sokakları cetvelle çizilerek oluşturulmuştu. Yükselen dev gökdelenler arasında insanlar, menzile bir an önce ulaşabilme telaşı içinde, âdeta koşar adımlarla yürüyorlardı. Öyle alışmışlardı ve yavaş yürüyen insana rastlamak imkânsızdı.
Metropolitan Müzesi
Ertesi sabah Türk Evi’ne uğramıştık. Prof. Dr. Ayhan Tan’ı da alarak Metropolitan Müzesi’ne gitmeyi düşünmüştük. Asansörde karşılaştığımız Eğitim Ataşesi Dr. H. Nazım Çoker, Mehmet Önder’i yakından tanıdığı için ilgi göstermiş ve kahve içmek üzere odasına davet etmişti. Niyetimizi anlayınca, yardımcısı Erdinç Bağdadi’yi, bize refakat etmesi için görevlendirmişti. Erdinç, dolu bir insandı. O arada Kültür Müşaviri Ayhan Tan ve Basın Ataşesi Nisa Bayramoğlu ile de görüşmüştük. Bayan Bayramoğlu’nun kocası, Fuat Bayramoğlu’nun akrabasıydı.
Erdinç ile birlikte Metropolitan Müzesi’ne gittiğimizde bir hayal kırıklığı daha yaşamıştım. Zira burası benim tahayyül ettiğim zenginlikte ve güzellikte bir müze değildi.
Vali Güney ve Müsteşar M.Önder’le Metropolitan Müzesi önünde
İki katlı müzenin giriş katında çok geniş bir Eski Mısır bölümü, yine aynı şekilde geniş bir Yunan ve Eski Roma bölümü, Modern Sanat bölümü, Ortaçağ Sanatı bölümü, Afrika ve Okyanusya kültürüne ait bir bölüm, Silahlar ve Savaş Aletleri bölümü ve çok geniş Avrupa Heykel ve Dekoratif Sanatlar bölümü vardı. Bunlardan başka avluda heykeller görülüyordu. Eski Mısır bölümünde MÖ 5000 yılından MS 400'e kadar olan döneme ait 36,000 eser sergileniyordu. Mumyalar, lahitler, tapınak kalıntıları, sfenksler, kraliyet mücevherleri, kullanılan gereçler gibi şeyler vardı.
İkinci katta ise Avrupa'dan ressamların tabloları en geniş alanı kaplıyordu. Yine bir Modern Sanat bölümü de vardı. Ayrıca daha küçük alanlar halinde Kore, Çin, Japon, Güneydoğu Asya, Orta Asya, Kıbrıs ve İslam eserleri için ayrılmış bölümler bulunuyordu. Ayrıca yine daha küçük bir alanda Müzik Enstrümanları için yer ayrılmıştı.
Öğle yemeğini Madison Avenue’nun 42.Cadde ile kesiştiği noktadaki bir Rum lokantasında yemiştik. Bu Madison Caddesi, bir zamanların Beyoğlu Caddesi gibi lüks ve pahalı şeylerin satıldığı bir yerdi.
Mehmet Önder rahatsızlandığı için, onu otele götürüp yatırmış, sonra Türk Evi’ne gitmiştik. Orada Ayhan Tan’ın odasında, eşi Nermin Hanımla tanışmış, sonra onu yanımıza alarak, diplomatların alış-veriş ettikleri Free Shop’a gitmiştik. Bilahare çeşitli mağazalara girip çıkarak, ufak tefek şeyler satın almıştık.
Ayhan ve Nermin Tan çiftçi, Bahaeddin Güney’le beni, kendi otomobilleri ile Soho’ya, Çin Mahallesine ve Brooadway’e götürdüler. Kısa süreli de olsa bu mekânları da görebilme olanağı bulmuştuk. Sonra birlikte Çin lokantasında yemek yiyip ayrılmıştık. Tan ailesi gittikten sonra Vali Güney’le bir süre yürümüş, o arada bir cafede kahve içtikten sonra, otele gidip, yatmıştık.
DEVAM EDECEK