BAŞKENT’TEN SELAM
ETRÜSKLER (Türk Tarihi Yeniden Yazılmalıdır)-2
ROMA’yı Etrüskler Kurdu
Prof. Dr. Mustafa Kafalı, Prof. Dr. Samir Kazımoğlu’nun Etrüsklerle ilgili belgesel eserine yazdığı önsözde konuya açıklık getirmiştir. Kafalı’nın bu yazısının bazı kısımlarını da burada sunmakta yarar görmekteyim:
“…Anadolu’dan İtalya’ya göçen Etrüskler’in Roma’dan önce meydana getirdikleri medeni gelişmenin daha sonra büyüyen Roma’ya nasıl zemin olduğu romanda işlenmiştir. Romanın adı olan Katliam, İtalya’da medeniyeti ilk defa geliştiren Etrüskler’in bir katliam ile sona eren hayatlarının tek kelime ile ifade edilişinden mülhemdir. Zira İtalya’da siyasi hakimiyetin Etrüskler’den Romalılara geçişi ancak böyle bir isimlendirme, yani katliam kelimesiyle ifade edilebilirdi. Samir Kazımoğlu romanını işlerken Türk Milletine, yani öz kimliğine son derece bağlı duygularla doludur. Dolayısıyla Etrüsk kültürü ve geliştirdikleri medeni müesseseler, onun muhayyelesinde idealize edilmiştir. Etrüsk önderleri ve toplumu, kötülükleri bilmeyecek derecede dürüstlük yapısında mevcut olan eski Grek kültür çevrelerinin, Etrüsk üstün hakimiyet yapısına karşı nasıl ihanet içinde olduklarını güzel bir şekilde canlandırmıştır. Bu ölçüde düşünüldüğü takdirde ihanetin, doğruluğa ve güzelliğe karşı galebesi akla gelebilir. Ancak yazarımızın vermek istediği sonuç bu değildir. Roma’yı yükselten değerler ve müesseselerin hepsinin Etrüskler’e ait olduğu halde onlardan çalınarak alındığı ve buna mukabil Etrüsk adının yeryüzünden kazınarak unutturulmasıdır. Bir diğer husus ise insanların, milletlerin ve devletlerin belirli bir kaderi yaşamalarıdır. Mukadder bir ömür sonunda insanlar gibi milletler ve kurdukları devletler de sona erer. Burada kaderin cilvesine parmak basılmaktadır. Tarihte çoğu zaman önceki gelişmeler bir sonrakine temel olur. Bilhassa aynı siyasi yapı içinde gelişme gösterenlerde durum böyledir. Roma, Etrüsk yapısında şekil ve muhteva kazandığı halde onun adını yer yüzünden silen, inkar eden bir hırsız gibidir…”
Bir Azerbaycan Türk’ü olan Samir Kazımoğlu, 20 yıl süreyle Etrüsklerle ilgili araştırma çalışması yapmıştı. (Bkz.S.Kazımoğlu, Devran, Ankara, 1995) Amacı bilimsel bir eser ortaya koymaktı; zira elde ettiği bilgiler ve belgeler yeterliydi. Fakat Türkiye’de ki bilim adamları yapılan çalışmayı, yeterli düzeyde bilimsel bulmamış ama ilginç olduğunu söylemişlerdi. Bunun üzerine O, belgelerle desteklediği roman havasında bir kitap kaleme almış; o kitapta yer yer, belgelerin orijinal metinlerine yer vermişti. Ben bu eseri iki kez altını çizerek okudum. Altını çizdiğim bölümlerden alıntılar yaparak, okurlarımızı da aydınlatmak isterim:
Samir Kazımoğlu, eserinin önsözünde, ilginç açıklamalar yapmaktadır. Uzun açıklamalardan, bazı çarpıcı cümleleri buraya almakta yarar görmekteyim:
“…atalarımızın yaptığı en büyük, en şerefli ve en mukaddes iş, M.Ö. üç bininci yılda, yıllarca, aylarca yol alıp İtalya çizmesine yerleşmesi ve Pelasg, Tur, Saka Türk kavimlerinden oluşan Trakinya, Veyi, Roma, Alba gibi krallıklar, şehirler kurması, dünyada ilk defa senatoyu yaratması, Kadastro adlı ilk kanunu, hukuk kitaplarını oluşturması, tüm dünyanın bugün kullandığı ve Latin Alfabesi dediği alfabeyi yaratması, dini anlayışları, yer-gök tanrılarını, Baş Tanrı mefhumunu ortaya çıkarması ve Antik Yunan ve Roma kültürünün sonraları üzerine kurulduğu büyük kültürün temelini herkesten önce atmasıdır…”
Bilindiği gibi zaman zaman, birileri ortaya çıkıp, Türkiye’den toprak talebinde bulunmaktadır. Hatta, Yunanlıların, Megalo-İdea’sında, İstanbul’u almak bile vardır ve bu yüzden, bu büyük kentimize hala Kostantinapol demektedirler. Kazımoğlu, bunlara da şu cevabı vermektedir:
“…Benim halkımı bugün suçlayıp İstanbul’u talep edenlere aykırı olarak bu düşünceye vardım ki, o zaman biz de Roma’yı talep etmeliyiz ve bu meselede Hristiyanlar kendilerini haklı sayıyorsa biz de kendimizi haklı sayabiliriz.
…bizim hayranlıkla okuduğumuz Yunan ve Roma kültürü atalarımızın yarattığı kültür üzerinde durmaktadır. Şunu da aklımıza sokmadık ki, bugüne kadar bize akıl öğretmeye kalkanlara bir zaman bizim ulu atalarımız akıl öğretmiştir ve o zaman biz Türkler dünyada herkesten önde olmuşuz, büyük işler yapmışız.
…Biz tarihi yaratıp yaşatanların torunlarıyız. Biz sefalet uykusundan uyanıp büyüklüğümüzü kavramalıyız, yüceliğimize inanmalıyız ve inandırmalıyız. Dedelerimiz gibi büyük, yüce olmanın yolunu bulup onu takip etmeliyiz…"