PENCERE’mdeyim
Yazdan kalma değil yazdan çalma bir gündeyim.
Pandemi döneminde alışkanlık olmuş bende, haftada bir gün alışveriş için çarşıya inmek, pazarı gezmek. Alışverişlerimden sonra Toki dolmuşu için duraktayım. Hafta sonu yani cumartesi-pazar günleri-diğer günlerde saatte 2 olur-Toki’ye gidiş geliş bire indirgeniyor. Bekleyen yolcularda isyan var. “Biz de öğrenci mi olmalıyız?” diyenleri duyuyorum duraktaki duyuru afişlerini incelerken. Silifke Sinema Derneği’nin Kültür Sanat etkinliğini buradan öğrenmiştim.
Kahverengi boyalı park kanepesindeyim. Her yıl gelip 2 yavru yaratan hacı leyleğin yuva yaptığı saat kulesine bakarken bir anda balolardaki konfeti gibi aniden taklacı güvercinlerin uçma keyiflerinin şölenindeyim.
Hafta sonları Taşucu çok kalabalıklaşıyor. Harekette bereket var derler ya. Olsun. Olsun tabi. De benim gibi gözlem sahibi olanlar var elbet. Taşucu’nun hemen her alanı neden ücretsiz düzensiz park alanı.
Kauçuk ya da bir zamanlar Emin Güleç’in dikimi çoğalttığı manolya ağacı da olabilir; işte o devasa ağın üzerinde kocaman bir sahnede bale şovu izliyorum taklacılardan. Bütün gerginliğim, stresim ne kadarsa kanat uçuşlarında havalanıp gidiyor.
Birkaç kere denk geldim bu görsele de… Her izlediğimde babamın gaz lambalı, lüks fenerli gecelerde iki eliyle yaptığı kuş kanatlı gölge şovlarını hatırlıyorum. O minicik yaştaki seyirler midir ana temamın çoğunluğunu oluşturan kuşlar diye düşünürüm ara sıra.
Kaç tane Kum Mahallesi dolmuşu geçti. Neredeyse altı oldu. Sakinim. Beklerken nelerle haşır neşir oldum. Ev orada kaçmıyor acele bir durumum da yok.
Yazdan çalma bir günde anları yaşarken anılarda yolcu olmak iyi geldi.
Her şey AN için.
Taşucu’nda pazarda bir pazardaydım.
Sırada gün batımını yakalamak var; geceye, karanlığa mumları gaz lambasını hazırlamak var. Gaz lambasını yakarken her defasında “Lamba da şişesiz yanmaz mı” türküsünü anımsarım.
Taşucu’nun (Seka’ya yakın) bir yanı Edisonsuzluğa alıştı.
Bu ara denizi özlediğimin farkındayım. Yarın sahildeyim.
Emine İLKKUTLU İZDAR