Çorap Söküğü
Stilize ettiği Atatürk imzası ve ikonik Atatürk portreleriyle tanınan, birkaç gün önce kaybettiğimiz kaligrafi sanatçısı, ressam Etem Çalışkan ile dünden bugüne, bugünden yarına bir anı…
Çetin Altan bana dedi ki: Etem sen adam olmadın.
Dedim ki: Adam dediğin nasıl olur? Bu kadar çalışma, onca yıl, gazetelerde çizgiler…
-Hayır, o değil benim söylediğim. Paran yok, dedi.
İşte onun üzerine dedim ki Çetin Altan’a:
Çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadım
Hikâyeyi bilirsiniz. Temel’in kulağı kopmuş, hemen hastaneye yetiştirmişler.
Cerrah kulağı almış, tam dikecekken Temel itiraz etmiş:
- Bu benim kulağım değil.
Doktor şaşırmış:
- Kardeşim, bu kopuk kulağı arkadaşların getirdi. Kulak senin kulağın.
Temel itirazını sürdürmüş:
- Olamaz çünkü benim kulağımın arkasında kalem vardı!
*
Sene 2019.
Mevsim kış.
2 Kasım günlerden.
Benim de kulağımın arkasında kalem vardı ve elimde mikrofon.
“Çalı Çırpı ile Senfonik Çizgiler” sergisinin açılışından hemen önceydi, kamera kayıttaydı.
Şimdi ağzımı kapayıp susayım ve 2 Şubat 2025 günü 97 yaşında ebediyete göç eden, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi, memleketlimiz ressam Etem Çalışkan ne söylemiş dinleyelim.
*
Bu sergide neler anlatıyorsunuz?
1 Kasım 1928 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylanarak yasalaşan Yazı Devrimi için açılmış bir sergidir bu.
Yazı Devrimi; Türkiye Cumhuriyeti’nin, Anadolu’nun, Türk milletinin aydınlığıdır. Okur yazarı olmayan bir ülke… Osmanlı döneminde işgal edilen, yüzde 90’ı okur yazar olmayan Anadolu... Kurtuluş Savaşı… Yüzde 90’ı okur yazar olmayan bir toplum Mustafa Kemal’in yazı devrimiyle aydınlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk devrimlerinin kaynağı da Yazı Devrimidir.
(…) Yazının icadı tüm insanların miladıdır, başlangıcıdır, aydınlanmasıdır. Benim miladım bu yıl 6019’dur, gelecek yıl 6020’dir. Geçen sene 6018’di. Bunlar yazının icadından itibaren geçen yıllardır.
*
“Haksız para kazananlara karşıyım. Emek veren para kazanmalı. Emekçi parasını kazanmalı. ‘Çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadım’ dememin nedeni bu...”
Günümüzde birçok insan, özellikle gençler “çalışmadan zengin olma” hayali kuruyor. Bir röportajda, çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadığınızı söylemişsiniz. Hikâyesini sizden dinlesek:
Çetin Altan’ın TRT’de bir programı vardı, 1970’li yıllarda: Merhaba Politika. Haftalık bir yayındı. Bir haftanın da konuğu bendim. Çetin Altan bana dedi ki,
-Etem sen adam olmadın.
Dedim ki:
-Adam dediğin nasıl olur? Bu kadar çalışma, onca yıl, gazetelerde çizgilerim…
-Hayır, o değil benim söylediğim. Paran yok, dedi.
İşte onun üzerine dedim ki Çetin Altan’a:
-Ben çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadım. Çetin Altan da zaten o soruyu sorarken yani benim adam olmadığımı kastederek değil herhalde o da böyle bir cevap verebileceğimi tahmin etmişti. Demek istediğim, amacım şu, çalışmadan para kazananlara karşıyım. Haksız para kazananlara karşıyım. Emek veren para kazanmalı. Emekçi parasını kazanmalı. ‘Çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadım’ dememin nedeni bu.
*
“Anamdan doğduğumdan beri çalışıyorum. ‘Anandan doğduğunda sen bebektin’ dediklerinde şunu diyorum: Anne sütü emmek de çalışmaktır. İnsan o emek karşılığında karnını doyuruyor...”
Anılarda saklı bir sözünüz daha var: Anne sütü emmek de çalışmaktır.
-Şimdi tabi, ‘Ne zamandan beri çalışıyorsun?’ diye sorduklarında, söylediğim; anamdan doğduğumdan beri çalışıyorum. ‘Yahu anandan doğduğunda sen bebektin, nerede çalışıyorsun?’ dediklerinde şunu diyorum: Ana sütü emmek bile bir emek istiyor. O da çalışmaktır. Çalışmak demişken, çalıştığı zaman insanın karnı doymalı. Biraz işveren-işçi konusuna geldiğimde, çalışan karnını doyurmazsa daha doğrusu çalışanın hakkını vermezsen ‘efendim işte bizim yasalara göre şu kadar veririz bu kadar veririz, vergisidir filan…’ dersen, o beni ilgilendirmiyor. Ben diyorum ki bir insanın, insanca çalışanın emeğinin karşılığını alması, fazlası da verilmeli ve özgürce yaşaması gerekir. Yani ‘ben sana verdim, sen benim emrimdesin’ deyip özgürlüğünün elinden alınmaya kalkılması yanlıştır. Özgürlük onun zaten hakkı. Sende çalışsa da çalışmasa da her insan özgürce yaşamalı, insanca yaşamalı. İşte onun için söyledim o sözü. Ana sütünü emmek bile bir emek. O emeğin karşılığında karnını doyuruyor.
*
“Hep güzelin peşinde oldum. ‘En beğendiğiniz eser hangisi?’ diye sorduklarında dediğim şu: Yarın yapacaklarım en güzelleri olacak...”
Kaligrafi sanatına bir ömür adadınız…
-Ben hep güzelin peşinde oldum ama güzeli de sanata ulaştırmak gerekir. Evet güzel yazı, düzgün yazı, okunaklı yazı tamam da ben onun sanatına ulaşmak istiyorum. Ulaştım mı ulaşmadım mı? Ben çalışıyorum. Bana sorduklarında, ‘en beğendiğiniz eser hangisi?’ dediklerinde diyorum ki, ‘Onu yarın yapacağım.’ Yani ‘Ben artık yaptım yapacağımı. Bir kenara çekiliyorum demek yok. Hep dediğim şu: Yarın yapacaklarım, en güzelleri olacak.’
*
“Gazeteci evvela dürüst olacak, yalnız kendisi için değil, toplum için namuslu olacak. Kendinden önce toplumu düşünecek, doğru olacak… Cesur olmaya, kahraman olmaya gerek yok. Dürüst olmaya gerek var, namuslu olmaya gerek var, doğrucu olmaya gerek var. ”
Gazetecilik için neler söylersiniz. 50 yılınız gazetelerde geçti.
Necdet, biz seninle yıllardır tanışıyoruz. Gazetecilikte senin başlangıcını, çocukluk halini, ne kadar hevesle çalıştığını biliyorum. Sonra senin kitaplarını haberlerden öğrendim. Kitapların yayınlandı ve hep dedim ki ‘Ya, Necdet’e bir merhaba demek kısmet olsa.’ Bugün birdenbire seni görünce çok çok sevindim çünkü sen gerçekten iyi bir gazeteci olarak çalıştın ve devam ediyorsun. İşte gazeteci evvela dürüst olacak, namuslu olacak, şart. Aslında bütün insanların namuslu olması gerekir. Hangi meslekten olursa olsun ama gazeteci yalnız kendisi için namuslu değil, toplum için namuslu olacak. Her yaptığında kendinden önce toplumu düşünecek. Doğru olacak, habercilik yüzde yüz doğru olacak. Kesinlikle. Gazetecilik demek zaten habercilik demektir. Köşe yazarlığı, düşüncelerini yazıyorsun ama çalıştığın gazetenin sahibine göre düşünce olmaz. Sen kendi köşende, kendi düşüncelerini özgürce yazabilmelisin. Bence gazeteci, köşe yazarı da budur. Efendim çok cesur olmak lazım. Hayır. Cesur olmaya gerek de yok. Yani insan, insan olmalı. Kahraman gibi olmalı. O da yanlış. Cesur olmaya, kahraman olmaya gerek yok. Dürüst olmaya gerek var, namuslu olmaya gerek var, doğrucu olmaya gerek var.
*
Ustam, çok teşekkür ederim.
-Ben de teşekkür ederim Necdet.
*
Sizi gördüğüme ayrıca sevindim.
-Ben de çok sevindim. Hem böyle bir yayınla benimle beraber olmana hem de seni tekrar gördüğüm için çok sevindim. Öpüyorum seni.
*
Bitirirken…
Diyor ya Yunus: Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.
Etem Çalışkan, 5 Ocak 1928 (5928)’de Tarsus’un Göçük Köyü’nde dünyaya gelmiş Cennet’ten.
“Yazının icadı, insanlığın miladı...” 5928 doğumlu Etem Çalışkan, 6025 yaşında Göçük Köyü’nde kavuştu Cennet’e.
Eserleriyle yaşıyor Etem Baba. Yaşıyor ve yaşatıyor.
Yine görüşeceğiz baba.
Bir gün elbette, illaki…