Kapitalist Sistemin Metasında Sanat
“Meta, belli bir kullanım ve belli bir değişim değeri olan bir üründür. Kullanım değerinin ne olduğu meydandadır: Ekmek, yemek içindir, otomobil binmek ve kullanmak içindir vs… yani bir metanın kullanım değeri, onunla belli insani ihtiyaçların tatmin edilebilmesinde yatar. Metanın, toplumsal analiz açısından çok daha önemli olan niteliği, onun değişim değeridir. Değişim değeri, belli bir nicelik ilişkisi bildirir ve bu ilişki içinde, bir meta başka bir metaya ya da paraya karşılık değiş tokuşa sokulur. Metalar, kullanım değerleri olarak değil de değişim değerleri olarak birbirileriyle ilgilidirler. Meta üretiminin tümü, değişim değeri üzerinden belirlenir. Metaların üretimi sırasında ağır basan soru, bu üretimle hangi ihtiyaçların giderileceği değil, meta karşılığında alacağımız bedelin ne kadar büyük olduğudur. Herhangi bir yolla satılabilecek ne varsa üretilmelidir ve her şey, her çiçek, her hediye, yerine getirilmesi söz konusu olan her istek satın alınabilir olmalıdır. Sadece meta olan bir şey kazanç açısından kullanılabilir olmaktadır.’’ Duhm, kapitalist sistemin temel yapı taşı olan "Meta"yı böyle tanımlar.
Kâr etmek sanat için "amaç" olduğunda, "metalaşma" sanatın ve sanatçının özgürleşmesinde büyük bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Temel amacı; duyarlığı ile çevresini ve toplumsal sorunları irdeleme olan sanatçının kendini geliştirme ve sanatını paylaşma süreci ciddi anlamda bu durumdan etkilenmektedir. Sanatçının gündemi hangi tema/konu ya da teknik/stilin para kazandıracağı sorularına cevap aramak olduğunda sanatını ucuzlaştırmaktan öteye gitmemektedir.
Burgin’e göre, sanatın kapitalistleşme süreci şöyle bir seyir izlemiştir: “Eski Yunan’da sanat, kurallar tarafından yönetilen herhangi bir aktiviteye verilen bir isimdir. İçinde iç tepki ya da sezgi olan bir aktivite değildir. Örneğin şiir ve müzik, sanatlar içinde üst sıralarda yer almamışlardır. Entelektüellik ve el hüneri ayrımı yoktur. Mantık ve ayakkabı yapımı yan yanadır. Ortaçağ’da sanatlarda ayrımlar oluşmaya başlamıştır. ’’ Mekanik olan sanatlar’’ ve ‘’liberal sanatlar’’ ilk ayrımı oluşturmuştur. Resim ve Heykel, liberal sanatlar içinde bir alt grubu oluşturmuştur. Rönesans’ın ilk yıllarında resim, liberal sanatların ilk sıralarına yükseltilmiştir. 17.yüzyılda sanatlarda, zanaat ve bilim ayrımı yapılmıştır. 1747’de Abbe Charles Batteaux, yedi sanatı ‘’güzel sanatlar’’ adı altında sınıflandırmıştır. 19. yüzyıl ‘’görsel sanatlar’’ ayrımı oluşmuştur. Resim, heykel ve mimari bu sınıflandırma içinde yer almışlardır. Burgin bize, resim sanatının statüsünün başlangıçtan bu yana aynı olmadığı, kapitalistleşme sürecinde kültürel ve teknik değişimlerle birlikte üstün bir statüye ulaştırıldığını anlatmak istiyor. Kapitalist kültürün içinde, resmin sanatlar hiyerarşisinde en üstte olmasının ise tamamen kapitalist çıkarlarla ilişkili olduğunu görüyoruz. Metalaşan sanatın en güzel örneği olarak Andy Warhol verilebilir. Warhol, yüksek kültür ile kitle kültürü arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışırken kapitalizmin fay hattında ilginç bir yöntem dener. “Fabrika’’ adını verdiği atölyesinde, yardımcılarıyla birlikte, çalışmalarının bir fabrikadaki gibi yapıldığını, el işi resmin onun resimlerinden çok uzak olduğunu söylemektedir. Ona göre mekanik olan, bugün demektir. Bundan dolayı, o çok sayıda insan için çok sanat yapmaktadır, çünkü sanat herkes için olmalıdır. Warhol şöyle demektedir:
“Ticaret sanatı (business art), sanattan sonraki adımdır. Ben ticari bir sanatçı olarak başladım ve ticari bir sanatçı olarak bitirmek istiyorum. Yaptığım şeye sanat dedim ya da her neyse, ona sanat dendi. Ben bir sanat tüccarı ya da tüccar sanatçı olmak istedim. Ticarette iyi olmak sanatın en ilgi çeken türüdür (akt. Giderer, 2003: 106).
Warhol bizlere, popüler kültürün çok bilinen görüntülerini sürekli çoğaltarak mekanik çağın sıkıntısını, herkes için yapılan sanatın yüzeyselliğini, paranın en zavallı şeylerin bile değerli kılanma gücünü göstermiştir.
Estetik algısının hafıza kaybına uğrayarak her şeyin kar amaçlı piyasalaşması; neoliberal paradigmanın dağılımıyla kişiliksizleşme ile başlayan hızlı yok oluş sürecine giden kimliksizleşme ve tektipleşme… Gel de şimdi “Sanat” yap..!
Her gününüz aydın olsun…
KAYNAKÇA
Adanır, O. (2004). Baudrillard’ ın Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler, Dokuz Eylül
Yayınları, İzmir.
Baudrillard, J. (1991). Sessiz Yığınların Gölgesinde yada Toplumsalın Sonu, Ayrıntı Yay., İstanbul.
Baudrillard, J. (1995). “Trans Estetik’’ , Kötülüğün Şeffaflığı: Aşırı Fenomenler Üzerine bir Deneme, Çev.
Emel Alabora, Işık Ergüden, Ayrınt yay, İstanbul.
Baudrillard, J.(2010). Sanat Komplosu, Çev. Elçin Gen-Işık Ergüden, İletişim Yayınları, İstanbul.
Bumin, T.(1998). Hegel, Yky, Cogito Dizisi, İstanbul.
Copleston, F. (1995) Felsefe Tarihi: Hegel, Çağdaş Felsefe, bölüm I. çev Aziz Yardımlı, İdea Yay.
Danto, A.C. ( 2010). Sanatın Sonundan Sonra-Çağdaş Sanat ve Tarih Sınır Çizgisi, Ayrıntı Yayınları,
İstanbul.
Duhm, D. (1996). Kapitalizmde Korku, çev. S. Şölçün, Ayraç Yay. Ankara.
Giderer, H. E. ( 2003). Sanatın Sonu, Ütopya Yayınevi, Ankara.
Kuspit, D. (2006). Sanatın Sonu, Metis Yayınları, İstanbul.
Lynton, N. (1982). Modern Sanatın Öyküsü, çev. Cevat Çapan-Sadi Öziş, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Ryan, M. (1993). Postmodern Siyaset, Modernite Versus Postmodernite, çev. Mehmet Küçük, Vadi
Yayınları, Ankara.
Topçuoğlu, N. (2000). Fotoğraf Ölmedi ama Tuhaf Kokuyo