ŞEHİR VE ÇADIR HAYATI
Şehirde hayat, özellikle kır kökenli hayatın büyük kısmını köyde geçirip sonrasında şehre gelmiş insanlar için, sadece evin dairenin içinde değil, dışarıda caddede, sokakta, birçok parkta dahil her yerde DÖRT DUVAR ARASI’nda olmaktır. Hele büyükşehirlerde olay daha da ileri boyutta, gökyüzüne bakmak için insan zorlanıyor, Mersin’de 52 kata bakarken kasket düşüren kıvamında... Gün doğumunu izlemek hak getire, ancak karşı binanın üst katlardaki pencerelerinden yansıdığı zaman güneş doğuyor hissi uyanıyor ama doğudan değil nedense batıdan doğuyor GÜNEŞ ve belki de ahir zamanın bir habercisi haliyle. Hele doğu taraftaki binaların çatısındaki baca, çanak, su deposu vb yapıların gölgesi yandaki binanın duvarına düşüyorken, karşı tepede otlayan keçilerin ve çobanın gölgesi olması, en güzeli belki de şehirde yaşamanın... Size de oluyor mu hiç?
Psikolojide bir ismi vardır, her şeye bir isim verildiği gibi, konferans salonları, sinema gibi kapalı yerlerde insanın içinin daralması, ruhunun sıkılması olayı; kırsaldan gelip şehirde yaşamaya çalışanlar için ve onlara yaşamın her anı böyledir. Hiç olur mu sizde de, içiniz sıkılır ve avazınızın çıktığı kadar bağırmak istersiniz ya benim için şehirde hayat hep böyle, bağırmak, ıslık çalmak isterim sürekli, ki sesimde öyle aman aman gür ve güzel değildir.
Gelelim ikinci boyuta, toprak insana hayattır, hayatın olduğunun görünen kanıtıdır. Ona dokunmak, onunla uğraşmak, çapalayıp bir tohum atıp, sulayıp bakımını yapıp, büyüdüğünü görmek, meyvesini, yaprağını ya da başkaca bir şeyini, dalından koparıp yemek ayrı bir hazdır. Topraktan geldik yine toprağa gideceğiz olgusundan mıdır bilmem, toprakla uğraşmak insanı mutlu eder. Veya bir hayvanı küçüklükten itibaren büyümesini izlemek, yaşamak adeta onun olmak, bağlanmak, sevmek sonuna kadar ayrı bir duygudur... Bir şeyler üretmek, elle tutulur gözle görülür bir ürün almak ve üretim yapmanın insanda oluşturduğu mutluluk tarif edilemez. “No money No life” diyen bir zenci arkadaşın demesi gibi para ve kazanç boyutunu bir kenara bırakırsak kırda hayat şehirdekinden daha mutlu eder insanı... Ama No money No life olduğu gibi “more money good life” olayı belli bir noktaya kadar tamam ama çok para insanı yoldan çıkarır hesabı, para her şey değildir ve kazancın yanında, asıl haz ve doyum noktası; çalışmak, yaptığın işi en iyi yapmakla birlikte ortaya elle tutulur, gözle görülür bir şeyler üretmektedir, aslolan budur, bundadır kanımca...
Anlatılan konular çerçevesinde şehirde yaşayan kırsal kökenliler için, toprakla uğraşıp bir şeyler üretmenin gayesiyle balkonlarda, pencere önlerinde yandaki inşaat alanından da desteklenen toprakla saksıları doldurup, köyden gelirken getirilmiş meyve-sebzelerin tohumlarını kullanıp domates, fasulye, biber vb sebzeler başta olmak üzere her yeri donatmak (pencere önlerindeki saksıların aşağı düşme riskini içererek), bir nebze şehirden uzaklaşıp kırsaldaki hazzı şehirlerde yaşamaya çalışmaktır. Dahası çocuğa oradan dalından koparma hissini yaşatmaktır ana amaç... Aslında bu mantık ilk bakışta basitçe düşününce yadırgansa da, peyzaj şehirciliği, şehir tarımı, kentsel tarım ya da şehir içi tarımsal üretim açısından olması gereken, optimum bir durumdur. Sadece kırsal kökenlilerle özdeşleştirmek yetersiz kalır ve yersiz olur. Meşgale bahçeciliği için bir alternatiftir.
Şehirde yaşam kırsalı köyü özlemektir, madem şehri kırsala götüremiyoruz, o zaman kırsalı şehre getirmeye uğraşsak yerinde bir çözüm bulmuş olmaz mıyız?
Velhasıl yörük olmaktır gaye, hayat ordadır, kutlu bir yol üzerine yürümekte geçmişi unutmadan günün tadını çıkarıp geleceği geçmiş çerçevesinde, geçmişini unutmadan planlamaya çalışmaktır.
KARA ÇADIRIN KARA EVLADI
KARAyolcu Orman Mühendisi