Bir Budapeşte ziyareti...
Viyana, Budapeşte ve Prag orta Avrupa’nın en önemli tarihsel, sanatsal ve rönesansı dolu dolu yaşamış kentler olduğunu daha önce yazmıştım. Uçağınız Budapeşte üstüne yaklaştığında üstten ilk göze çarpan ayrıntı kentin yeşil bitki örtüsü ile kaplı olduğudur. Sık sık Adana'ya uçtuğumdan ne yazık ki bu kuş bakışı görüntüsü, bizim kentlerimizde çarpık yapılaşma ve onun getirdiği renk oluyor.
Budapeşte Tuna nehri kıyısında kurulmuş, dağlık ve tepelik kısmına “Buda”, düz ve ovalık kısmına “Pest” adı verilmiş. Pest kelimesi Almancada veba anlamına geldiğinden Kral Istvan Szechey zamanında “marka noktasında” iki kelime birleştirerek, kente Budapeşte ismini vermiş.
Budapeşte MS 89 yıllarında Romalılar tarafından askeri yerleşim merkezi olarak kurulmuş. Kent, Hıristiyanlığın yayılma yıllarında ülkenin ilk Kralı Stephan tarafından inşa edilmiş. Orta Avrupa coğrafyası yaşanan yoğun kavimler göçüne ilaveten savaşlarla sırasıyla Hunlar, Moğollar, Osmanlılar ve Habsburg hanedanının hükümdarlığına geçmiş. MS 375-453 yılları arasında Hunların hükümdarlığında kalan bu coğrafya, sonraki yıllarda Slav ırk Avarlar tarafından istila edilmiş. Tarihi oldukça karışık ve gizemlerle dolu olan Macarlar, kendilerini “Magyar” olarak tanımlıyorlar. Hun geçmişinden dolayı Atilla, Arika (Atilla’nin annesi) ve Geza isimler (Türkçeden geldiği söyleniyor) Macarca isimlerdir. Török kelimesi Macar lisanında Türk demektir. Tanıdığım Macar arkadaşlarım, ülkedeki "Törökbalint ve Törökszentmiklos" kentlerinin isimlerindeki Török (Türk) ekinin, muhtemelen eski dönemden kaldığını ifade ettiler.
Bence Budapeşte’yi Viyana’dan ayıran en önemli özellik, Tuna nehrinin tüm haşmetinin kent içerisinde yaşanmasıdır. Budapeşte kültürüyle, sanatıyla, mimarisiyle, üzerindeki 11 tane tarihi köprüsüyle, gastronomisiyle gezilecek görülecek adeta bir “açık hava müze” kentidir.
Kent içinde oldukça fazla gezilecek görülecek yerler var. Tavsiye edebileceğim bir kaç tanesini şöyle sıralayabilirim:
Parlamento Binası, Matthias Kilisesi, Kraliyet Sarayı, Tarihi Kapalı Pazar, Büyük Sinagog, Macaristan Devlet Opera Binası, 2,5 kilometrelik tarihi Andrassy Bulvarı üzerinde bir yürüyüş yaparak bulvar sonundaki Kahramanlar Meydanı, kentin markası dökme taşlardan yapılmış Zincir Köprüsü, Margeret Köprüsü ve daha yazmakla sayamayacağım birçok mimari eserler.
Margeret köprüsüne yakın Gül Baba türbesini burada kısaca anlatmak gerekir. Osmanlı zamanında Buda tepesinde yaşamış Bektaşi Dervişi Gül Baba ölümünden sonra adına 1548 yılında bu türbe yapılmış. Türbe 1885 yılında mimar Janos Wagner tarafından restore edilmiş ve 1914 yılında “Milli Kültür Eserleri” listesinde koruma altına alınmış. Gül Baba türbesi daha sonraki yıllarda detaylı bir restore geçirmiş ve türbe çevresine Gül Bahçe isminde bir park yapılarak, 2018 yılında Türk ve Macar devlet başkanları tarafından türbe resmi törenle ziyarete açılmış.
Ülke tarihi geçmişiyle, eğitim kurumlarıyla sanat ve bilim dalında birçok değerler yetiştirmiştir. Tony Curtis (sinema aktörü), Calvin Klein (modacı), Laszlo Jozsef Biro, (tükenmez kalemi bulan), Albert Dürer (ressam), Johnny Weissmuller (Tarzan filminin aktörü), Oszkár Asbóth (Helikopteri bulan), Liszt Ferenc, Bela Bartok gibi klasik müzik bestecileri ve birçok Nobel ödüllü bilim insanları bu topraklardan çıkmışlardır.
Turizm dinlenmek, görmek ve tanımak gibi ereklerle yapılan geziyi içeren üst başlıktır. Turizmi icra eden gezen kişilere de turist diyoruz. Dolayısıyla tatile çıkan turistin ana hedefi gezmek, görmek, yemek, içmek, yanındaki sevgilisiyle tüm bu güzellikleri, aşkı ve sevgiyi doyasıya yaşamaktır. Elbette bu tarihi kenti gezmeye gelen turistlerin "olmazsa olmazı" Budapeşte’nin gastronomisini, kafelerini ve barlarını ziyaret etmek, buralarda hoşça vakit geçirmektir. Vaci Utca caddesinde alışveriş yapmaktır. Pahalı ama kaliteli el yapımı ünlü "Budapeşte ayakkabısı" almak isterlerse de ünlü “Vass” ayakkabı dükkanını ziyaret etmektir.
Avrupa Birliği ülke vatandaşlarının gümrüksüz ve pasaportsuz seyahat etme avantajıyla Budapeşte önemli bir "ad hoc" (anlık) gezi destinasyonudur. Her bütçeye uygun her damak tadında bulunabilecek lezzet noktaları, kent içinde yoğundur. Eski Yahudi Mahallesi Kiraly Sokağı ve çevresinde yoğunlaşan “salaş barlar”, küçük lokantalar özellikle gençlerin yoğun gittiği yerlerdir. Klas ve lüks özellikli güzel bir akşam yemeği ve yanında ülkenin güzel şaraplarının tadına bakmak isterseniz, "Rosenstein" ve "Vak Varju" lokantalarını şiddetle tavsiye ederim. Vak Varju lokantasında içtiğimiz cabernet sauvignon üzümlerinden yapılmış A. Gere marka kırmızı şaraptan hediyelik bir kaş şişeyi dönüşümde almayı da unutmadım.