GAZZE - İyiler ve Kötülerin Yol Ayrımı İnancın Doruğa Ulaştığı Yer Cennet’in Kapısı - GAZZE
22 Yıl Önce, 22 Yaşındayım...
2001 yılında Almanya'nın güneyinde, o güzel Alp Dağlarına yakın olan gelişmiş Bavyera bölgesi kenti Münih'e çok yakın oldukça küçük bir yerleşim olan Dachau'da, bir Nazi kampını gezmiştim. Burada, açlık, salgın ve soğuk içinde ölümü bekleyenlerin üst üste yığılıp yattığı o dev ranzaları, birbirlerini görerek topluca açık saçık tuvalet ihtiyaçlarını giderdikleri ortak odayı, öldürülecek olanların içeriye zorla atıldığı gaz odalarını, ölülerin yakıldığı krematoryum adı verilen insan fırınlarının olduğu yapıları tek tek görmüştüm. Savaşın bittiği 1945 yılından sonra bu kampta, yaklaşık 40 büyük koğuş yapısından günümüze yalnızca biri sağlam olarak bırakılmış, gerisi ise yıkılmıştı. Sağlam bırakılan bu tek dev koğuşun anlamı ise faşizm yada ırkçılık olarak da bilinen, insan soyuna düşman kafatasçı aşırı uç düşüncenin toplumların sonunu nerelere getireceği konusunda önemli bir örnek sunuyor olmasıydı. İşte bu yüzden burası, burada yaşanan o kötü insanlık ayıbını sergilemesi açısından savaş sonrasında bir müzeye dönüştürülmüştü. Binlerce eski giysi, binlerce eski ayakkabı, tutsak edilen esirler ile öldürülenlerin hangi köken yada inançtan olduklarını gösteren, başta Yahudiler için belirteç olan ''Davud Yıldızı'' olmak üzere giysilerine dikilen o yamalık damgalar. Aradan onlarca yıl geçse de burada sanki öldürülen binlerce kişinin çığlıklar susmamış, fırınlarda yakılanların külleri yerlere dökülüp ortalığa saçılmış, o kötü kokular buradan bir türlü uzaklaşıp gitmemişti. Burası, insanların birbirine, insanlık soyunun kendisine yapabileceği kötülüklerin neler olabileceğini gösteren, gerçekten yaşamın kutsal anlamını yok eden bir yerdi. Ürpertici, tiksindirici, korkutucu, soğurucu, soğutucu, susturucu, tüyleri diken diken eden çığlık çığlığa sessiz bir yer...
Arbeit Macht Frei !
''Çalışmak sizi özgür kılar'' demekti bu. Gerçekten öyle miydi ? Günümüzde toplum yığınlarını birileri adına karın tokluğuna çalıştırmak, onları düzene sokmak için daha ''özgür'' türevlerinin uygulandığı bu kavram, Alman Nazi kampları içinde tutsak edilenler açısından o dönemde şu demek oluyordu; çalışırsanız bu teller içinde yaşama özgürlüğü kazanırsınız, (dışında değil) ! Kökenlerinden dolayı binlerce kişinin aç susuz bırakılarak ölüme terk edildiği tellerle çevrili alanlar, Nazi kampları. Ana işlevleri, Alman toprakları başta olmak üzere tüm Avrupa'yı Yahudilerden temizlemek, onları bir arada tutup sıkıştırıldıkları bu yerlerde ölüme doğru sürüklemek...
Almanya - Dachau Nazi Toplama Kampı...
Burası, İkinci Dünya Savaşı'ndan 6 yıl önce, 1933 yılında oluşturulmuş, ilk başta bir çok konudan suçlu bulunan Alman yurttaşlarının toplanıp tutsak edildiği bir alan olarak düzenlenmişti. Burada tutsak edilenler, ağır koşullarda çalıştırılmaya başlanmış, sonrasında ise kendi tutsak edilecekleri bu kampı kendi elleriyle büyütmek durumunda bırakılmışlardı. 1933'ten 1939 yılına doğru yaklaşıldığında artık kuruluş amacı değişmiş olan bu kamp, çoğunlukla Yahudilerin içine atılıp yine zorla çalıştırıldığı, aç bırakıldığı, gaz odalarında öldürülüp fırınlarda yakıldığı insanlık dışı bir yere dönüşmüştü. Burada, ilk kuruluşundan savaş sonuna değin 12 yıl boyunca en az 188 bin kişinin tutsak edildiği, yine en az 28 bin kişinin öldürüldüğü belirtilmiştir. Yahudilerin tüm Avrupa'dan silinmesine, yok edilmesine, soykırım uygulanmasına verilen ad ''Holokost''...
İspanya - Endülüs Ülkesi...
Günümüzden çok daha geriye, yaklaşık 500 yıl öncesine, İspanya Endülüs'üne gidildiğinde ise bu kez Müslümanlar ve Yahudilere birlikte uygulanan, İberya topraklarını Katolik olmayan tüm toplumlardan arındırma savaşlarını görürüz. Avrupa'nın İber Yarımadası'ndan Akdeniz'in karşı kıyısındaki Afrika'nın Magrib ülkelerine acımasız sürgünlerdir bunlar. Endülüs'ün o güzel kentleri Kurtuba'da, Sevilla'da, Granada'da, Malaga'da amacına ulaşmakta olan Reconquista'yı, yeniden ele geçiriş sürecini, Müslümanlar ile Yahudilerin İber Yarımadası'nı gemilerle terk edişini, Kuzey Afrika kıyılarının Avrupa'dan gelen Müslüman göçmenlerle doluşunu, Osmanlı'nın Yahudileri kucaklayışını, Katolik İspanyolların kendilerinden olmayanları süpürürcesine geri dönüşünü !
Filistin Ülkesi - İsrail İşgali...
Şimdi ise Alman Nazi kamplarında uygulanan Yahudi soykırımının, o korkunç Holokost'un bu kez onlarca yıl sonrasına, bugüne geldiğimizde benzer bir yok edişi, sürgünü, insanlık adına utanç verici bir tutsaklık örneği olarak karşımızda duran Filistin'i, Gazze'yi görüyoruz! Bu kez uzaktan gelenler Yahudiler, kendi topraklarında tutsak edilenler, evlerinden sürülenler, teller ile duvarlar içine sıkıştırılıp öldürülenler ise Filistinliler...
Almanlar, 85 yıl önce 6 yıl süren 2. Dünya Savaşı'nda, Avrupa'nın tümünü birbirine katıp kan gölüne çevirirken bir yandan da kendi oluşturdukları Nazi kamplarında Yahudiler' i toplayıp onları yok etmeye çalışmış, ancak savaşı 1945 yılında kesin olarak yitirmişlerdi. Savaştan sağ kalan Yahudiler bindikleri gemilerle kutsal bildikleri topraklara, Müslümanların yaşadığı Kudüs çevresine, Filistin'e göç etmeye başlamışlardı. Yaşadıkları soykırım onların bir yurt gereksinimini doğurmuş, göç ettikleri Filistin'de de iyi karşılanmışlardı. Ancak 75 yıllık süreçte Filistinlileri evlerinden dışarı çıkarıp atan, onları aşağılayan bir topluluğa dönüştüler. Filistin'in adı silinip adım adım İsrail'e dönüştü...
44 yaşındayım...
Bir çok batı ülkesi yönetimi gibi Yahudilere Holokost soykırımını yapan Almanya yönetimi, geçmişin utancı ile olacak ki sivil ayrımı gözetmeden Filistinlileri öldüren İsrail işgal oluşumuna açık destek verirken, Müslüman ve Yahudileri bir arada 500 yıl önce topraklarından süren İspanyollar ise bu kez Filistinlilerin özgürlüğü için seslerini yükselttiler. Yine İspanya'nın Endülüs sürgününden kaçan Yahudileri kurtaran Türkler, 500 yıl sonra yaşanan bu acımasız olaylardan dolayı İsrail işgal oluşumunu katillikle suçlarken, kendi topraklarından sürülen yada tutsak edilip öldürülmekte olan masum Filistinlileri desteklemektedir. Geçmişten geleceğe doğru uzanan bu döngülerde, güçsüzlükten güce evrilen konumlar, ülkelerin değişen bakış açıları, toplumların iyi ile kötüyü algılayışı, karşı koyuşları, desteklemeleri, nasıl da başkalaşıp yer değiştirmekte, ilginçleşmekte böyle...
Filistinliler, 75 yıl süren yayılmacı İsrail işgali karşısında Kudüs kentinin doğusunu içine alan Batı Şeria ile Gazze adlı iki ayrı küçük toprak parçasına çekilip bölünmüş duruma geldiler.
Batı Şeria'da, işgalci İsrail'in sözde güvenlik gücü adlı terörist askerleri yolda yürüyen Filistinlileri kadın erkek demeden dövüp tekmeliyor, gecenin ikisinde üçünde ellerinde silahlarla masum Filistinlilerin evlerini basıp tüm aileyi çoluk çocuk uyandırıp sorguya çekiyor, çocukları yaka paça yakalayıp yıllarca hapishanelerde tutsak edip akıl sağlıklarını ellerinden alıyor, yaşlı kadınları ve erkekleri evlerinden zorla çıkarıp yerlerine arsız Yahudi yerleşimcileri oturtuyorlar.
İşte bu işgal sürecine direnen Filistin Kurtuluş Örgütü ile Gazze'de konumlu Hamas'a terörist diyorlar o ''çağdaş'' batı ülkeleri ile işgalci ve terörist İsrail oluşumu. Kim terörist ? Yurtlarında öldürülmeye direnen Hamas mı, yoksa anları 75 yıldır yolda sokakta sorgusuz ve acımasızca öldüren Siyonist İsrail işgalcileri mi? Kim ?
Kendilerince birbirlerine devlet kimliği kazandırıp yine birbirini resmi olarak tanımak, onları gerçek birer terörist olmaktan çıkarıyor mu dersiniz ?
Filistinliler mi terörist yoksa Holokost'u yapan Nazi Almanya'sı mı? Afganistan'ı, Irak'ı, Suriye'yi yok eden en gelişmiş batı ülkesi ABD ile işbirlikçileri mi terörist yoksa onlara ellerindeki taşlarla direnen yerli halk mı terörist? Devlet olarak kabul edilmemesi gereken, şimdiye dek 200 bin kişiyi öldüren İsrail işgal oluşumu mu terörist yoksa ellerinde sapanlarla onlara taş atan Filistinliler mi terörist? Hangisi ?
Almanya'da gezdiğim Dachau Nazi Kampı'nda 12 yılda 28 bin kişi öldürülmüşken, Gazze'de yalnızca 45 günde bilinen sayıya göre 15 bin kişi şehit edildi.
İsrail işgal oluşumunun hapishanelerinde içinde çocuk ve kadınlarında olduğu 8000 Filistinli haksız yere tutsak ediliyor. Hamas, bu tutsak edilenlerle takas edilmek üzere 6 ekimde yaklaşık 120 İsrailliyi kaçırdı. Ancak bunu, soykırımın yeni boyutu için kendilerine bir olanak bilen İsrail işgal oluşumu, 45 gün boyunca 3 atom bombasına denk bomba atarak 2 milyon kişinin sıkıştırıldığı Gazze'yi yerle bir etti. Bu saldırı bir savaş değildi çünkü savaş askerler arasında olurdu. Bu bombalama süresince öldürülenleri, kolları kopanları, bacakları parçalanıp bellerinden sarkanları, gövdesi ikiye bölünmüş, kafa tasları boşalmış bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları tüm dünya sanal ortam ağlarından canlı yayınlarla izledi. Hastanelerin içi hasta ve yaralılarla doluyken İsrail işgal oluşumu hastaneleri bile bombalayarak ne kadar insanlık dışı bir düşünce taşıdığını kanıtladı. Tüm bu soykırım ve katliam gerçekleşirken, çağdaş batı yönetimlerinin İsrail işgal oluşumuna desteği, İsrail'İi kendini savunma hakkı olarak tanımlandı...
45 günlük yok etme süreci sonunda ortaya çıkan sonuca göre yarısı bebek ve çocukların olduğu 15 bin Filistinli öldürüldü, 24 bin kişi yaralanıp bir çoğu sakat kaldı. Ayrıca bu soykırımı izleyip dünyaya aktaran basın çalışanlarından 60 gazeteci yine İsrail işgal oluşumunca öldürüldü. Öldürülenler arasında hastanelerde çalışan doktorlar ve hemşireler ile okullardaki öğretmenler de bulunuyordu...
7 gün süren ateşkes duraksamasında, Hamas ellerinde bulunan İsraillileri sağ ve sağlıklı olarak burunları bile kanamadan aracılık görevi yürüten Kızılhaç yetkililerine teslim ederken, İsrail Gazze dışında kalan Batı Şeria'da 200'den fazla kişiyi öldürdü, esir takasında serbest bıraktığı Filistinlilerin yanında sokaklardan yeni tutsak edilecek Filistinlileri toplamaya başladı...
Ve ateşkesin ardından Gazze'nin en güneyinde kalan sözde güvenli bölge bile bombalanıp yalnızca 1 günde 1000 Filistinli daha öldürülüp şehit edildi...
Tüm bu iğrenç soykırım yaşanırken, her gün masum Filistinliler bombalanıp öldürülürken, İsrail işgal oluşumunun başındaki Siyonist Netanyahu'ya destek vermek için uçaklarına binip tek tek gelenler; ABD Başkanı Joe Biden ile Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Georgia Meloni, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Hollanda Başbakanı Mark Rutte oldu...
2015 yılında Fransa'nın başkenti Paris'te yapılan terör saldırısı için tüm Avrupa ülkesi yönetenleri kol kola girip dayanışma yürüyüşü yapmışlardı. Oysa Filistinliler yıllarca kendi topraklarında öldürülmekteyken onlar için bir araya gelmeyen bu batı ülke yöneticileri, İsrail işgal oluşumunun Gazze'yi bombardımana tuttuğu ve 15 binden fazla sivilin öldürüldüğü katliam için bir araya gelmediler, bilakis bu terör saldırısına destek olmak için İsrail'in başında bulunan insanlık değerlerine düşman Netanyahu'ya koşulsuz destek vermek üzere Tel Aviv ile Kudüs'e gelerek birlikte kameralar önünde dayanışma pozu verdiler...
Gazze'de 45 günde 15 bin kişi öldürülürken ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Yunanistan devlet yöneticileri katil Netanyahu'nun arkasında olduklarını açıkça bildirdiler...
Batı ülkeleri içinde Belçika ile İspanya hükümetleri, İsrail'e yaptığı çağrı ve tepki ile bu insanlık dışı katliamı durdurmasını söylediler. Yine Kolombiya, İsrail elçisini ülkesinden kovdu, Rusya ise Gazze'de yaşananları katliam olarak tanımladı...
İsrail'in bir iki saatlik Hamas saldırısında iddia ettiği 1400 ölü yalanını ise şu hesapla ortaya koymalıyız. 45 günde 3 atom bombası gücüne denk bombardıman yapan İsrail işgal oluşumu, Gazze'de gün başına yaklaşık 300 Filistinliyi öldürürken nasıl oluyor da Hamas elindeki o güçsüz silahlarla yalnızca iki saatte 1400 kişiyi öldürebiliyor?
İşte bu yalanı gün yüzüne çıkaran haber, İsrail'den yayın yapan Haaretz Gazetesi'ne açıklama yapan bir uçak pilotundan geldi. Hamas saldırısı kargaşası sırasında kaçışanların İsrailli olabileceğini düşünmediği için onları topluca öldürmüş olabileceğini söyledi!
Bir Müslüman olarak ben ve biz...
Basmakalıp Amerikan yapıtlarında izlediğimiz üzere, batıda ölen sıradan birinden büyük bir duygusallık ile kahramanlık yaratılırken, doğuda öldürülen binlerce masum kişi ise yalnızca duygusuz üç basamaklı sayılardan oluşmakta. Üstelik batıdaki ''o bir kişiler'' için büyütülmüş öykülere büyülenmiş gözlerle ağlamaklı bakarken biz, ''kendi doğumuzda'' sayısız ölümler ile sömürülmelerin başına getirildiği o toplumların uyurgezer üyesi olduk birer birer. Uyuduk, uyanmadık, bir yandan da birbirimizle umarsızca didiştik, kavgalara tutuştuk...
Sonuç, onlarca Müslüman ülkenin ortasında küçücük bir ülke olarak kurdurulan İsrail işgal oluşumunun, çevresini oluşturan Arapları aşağılarcasına onları sindirmesi, istediği gibi tutsak etmesi, istediği sayıda kişiyi öldürmesi, komşu ülkelerdeki bir çok yeri istediği gibi vurup bombalaması...
Sonuç, Holokost mağdurundan küçük ama dişleri büyük bir İsrail canavarının yaratılması...
Sonuç, 60 evden oluşan mahallemizin ortasına gelip yerleşen o tek bir kötüye dokunamayan, bulaşmaktan korkan ülkeler olarak biz...
Sonuç, ne kadar çok bebek, çocuk, kadın ve yaşlı sivili öldürürlerse öldürsünler karşılarında dik duran, zafere ve Allah’a daha çok inanıp yaklaşan, imanı güçlenen Filistinliler...
Sonuç, bu katliamlar yapılırken dini ve milleti farketmeksizin iyiden ya da kötüden yana ikiye ayrılan tüm dünya ülkeleri vatandaşları...
Sonuç, ya istiklal ya ölüm, ya insanlık ya siyonizm, ya cennet ya cehennem...
Hasbin Allah’ü ve nimel vekil...