Atlas Okyanusu kıyısında iki şirin kent: Estoril ve Cascais…
Lizbon havaalanından yaklaşık 35 dakikalık bir yolculuk sonucu Atlas okyanusunun kıyısında yer alan Estoril kentine Distripress kongresine katılmak için geldim.
Distripress kongresi, meşhur “Palacio Estoril” otelinin kongre salonunda yapıldı, konaklamayı da bu otelde gerçekleştirdik. Distripress 66 yıllık geçmişi olan yazılı basında aktif rol oynayan 34 değişik ülkeden 160 şirketin üye olduğu çatı kuruluştur. İki gün boyunca medya sektöründeki gelişmeleri, uzman kişilerin ağzından dinledik ve görüşmeler yaptık.
Kongreden kısa sonuç notları:
*Günlük gazete satışları süratle düşmeye devam ediyor.
*Dergilerdeki satış düşüşleri gazetelere göre daha az seviyede.
*Satış düşüşleri ücretli dijital E-Gazete ve E-Dergi pazarlamasından elde edilen gelirlerle dengelenmeye çalışılıyor (hibrid pazarlama stratejisi).
*Dijital teknolojiye daha çok yatırım yapılıyor. Yayınevleri iç bünyelerinde “dijital kanal” için uzman kişilerden oluşan yeni birimler kuruyorlar.
*Gazetecinin geleceği yani okuyucuya sunulan ürünün kalbi “içerik” özgür, tarafsız, yaratıcı, bilgiye dayalı ve inandırıcı yanının öne çıktığı vurgulandı.
Estoril ve birbirlerinden yürüme mesafesi uzaklığındaki Cascais, görülmeye değer iki tane yan yana şirin yerleşim merkezidir. Bunlardan Estoril İngiliz romancı ve 007 James Bond figürün yaratıcısı Ian Fleming “Casino Royal’’ romanını “Palacio Estoril” otelinde kaldığı zaman yazmış. 1969 yılında “Majestelerin Gizli Servisi” filmi yine bu otelde çevrilmiş ve James Bond rolünü Georg Lazenby oynamış. 2006 yılında çevrilen Casino Royal filminde James Bond rolünü Daniel Craig oynarak, Estoril şehrinin önemli bir reklamı yapılmış.
Geçmiş yıllarda Avrupa’nın kraliyet aile bireylerinin tercihi Estoril ve Cascais kentleri sonraki yıllarda gelir seviyesi yüksek Avrupalıların sayfiye yerleri olmuş. Buralara, halkın rahatlıkla faydalanacağı tertemiz kumsal plajlar, golf sahaları, sahildeki yürüme ve bisiklet yolları, gürültünün ve korna sesinin hiç olmadığı, trafiğin rahat olduğu, Lizbon bağlantısının toplu taşıma ile ucuz ve süratli yapıldığı kısaca medeniyetin yaşandığı marka olmuş turizm kasabaları da diyebiliriz.
658 yıllık bir tarihe sahip zamanının küçük bir balıkçı köyü Cascais, ismini deniz kabuğu yığını anlamında latince kökenli “cascal” kelimesinden almış. Kıyısında 17 tane plaj, parklar, yeşil alanlar ve 83 kilometre uzunluğundaki bisiklet yoluyla bir cazibe merkezidir.
Cascais’ı kısaca anlatmak gerekirse; kent eski bir yerleşim merkezi olduğu için mimari eserlerinde tarihi bir derinlik göze çarpıyor. Cascais’nin kalbi koruma altındaki “old city” tabir edilen eski şehir diyebiliriz. Her köşesinde duyulan latin ezgilerden bahsedebiliriz. Bu tarihi doku içinde her bütçeye uygun muhteşem lokantalar, barlar, kafeler yer almaktadır. Dar ve temiz sokakların lokantaları, Akdeniz damak tadındaki deniz ürünleri ve elbette enfes Portekiz şarapları adeta bir mıknatıs gibi ziyaretçilerini çekiyor. Estoril ve Cascais’nin 3 dönem belediye başkanlığını yapan Carlos Carreiras, kenti tanıtan turistlere yönelik ingilizce Time Out dergisi ile yaptığı söyleşide “Buralar bizim turizm destinasyonlarımız, cazibe merkezlerimiz. Her zaman yaşadığım ve yaşamaya devam etmeyi planladığım bu beldelerin harabeye çevrilmesini, tarihi dokusunun bozulmasını isteyemeyiz, izinde veremeyiz.“ sözleri ile İfade etmiş. Bu cümleden bizlerin çok anlam çıkarmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Özetlersek, bu iki şehir gezmeye, görmeye ve tatil yapmaya değer yerler. Keşke çok önceki yıllarda buraları tanısaymışım.