52 yıl sonra Güney Kıbrıs ve Limassol..
1972 yılında ilk defa Mersin’den Magosa’ya Yeşilada vapuru seferi konmuştu. Bu ilk seferlerin birine bir hafta sonunda annemle beraber katılmıştık. Benim bu sefere katılma sebebim, gezi grubuna tercümanlık yapmak olmuştur ve nitekim 3 gün boyunca bu tercümanlığı yerine getirmiştim. Gezdiğimiz Lefkoşa (Lefkosia), Maraş (Varosia) ve Aya Napa yerleşim alanları, 1972’de aklımda kalan şehirlerdi. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar karışık yaşıyorlardı ve ada gümrüksüz satış mağazalarıyla doluydu.
O yıllarda Türkiye bulunması imkansız olan başta TV gibi bir çok elektrikli aletler Kıbrıs’ta çok ucuz fiyatlarla satılıyordu. Bizim için adeta bir alış veriş cennetiydi. Bilmediğimiz görmediğimiz birçok markaları orada görmüştüm. Nitekim bir alış veriş sonrası bankaların kapandığı fark etmemiş, elimizdeki kısıtlı dövizimizi Kıbrıs Sterlinine değiştiremediğimizden, satış mağazasının müdürü ile konuşmak için evine davet edilmiştik. Maraş’ın o muhteşem akşamüstü görüntüsünü ve o görüntüde bizi evinin terasında bir şeyler içmeye davet eden İngiliz ailesinin bu misafirperverliği hala aklımdan çıkmamıştır.
Limasol şehrine gitmemizi tavsiye etmişlerdi fakat zamanımız olmadığı için gidememiştik. Lefkoşa’dan Magosa’ya yaptığımız taksi yolculuğu sırasında evlerin çatılarında gördüğüm paneller ve su tankının ne olduğunu şoföre sorduğumda “bunların güneş enerjisiyle sıcak su edilen aletler” olduğunu söylemişti ve bu şekilde hayatımda ilk defa güneş enerjisinden sıcak su elde edilen sistemi orada görmüştüm.
Yeşilada çok lüks bir vapurdu. Kamaralar çok temiz ve rahattı. Şık lokantasında piyano müziği eşliğinde yenilen akşam yemeklerinde erkeklerin kravat takma, hanımlarında gece kıyafetiyle gelme zorunluğu vardı. Yemek masasında erkeklerin ceketlerini çıkarmaları yasaktı.
Yıllar sonra, tam tamına 52 yıl sonra çok görmek istediğim Limasol şehrine gelmek kısmet oldu. Toplam bir hafta boyunca izlenimlerimi maddeler halinde şöyle sıralayabilirim:
• Kıbrıs adası tarihler boyunca çok el değiştirmiş güzel bir ada. En son 1 Ekim 1960 yılında Britanya kolonisiyken, İngilizler tarafından adaya bağımsızlık verilmiş. Eşinin ailesinin Silifke’den göç ettiğini öğrendiğimiz bir Rum arkadaşla sohbet ettik. Arkadaş, 1960 yılında çift toplumlu adaya İngilizlerin vermiş olduğu bağımsızlık kararının erken olduğunu ifade etti. Belki daha ileriki yıllarda böyle karar alınsaydı ada halkları için çok daha iyi olabileceğini ekledi. 1974 yılında doğan çocukların 50 yaşına geldiğini bu iki jenerasyonun biri birinin bundan sonra tanımasının ve kaynaşmasının zor olacağını dile getirdi. Dolayısıyla iki ayrı toplumda ortaya çıkacak iki egemen oluşumun daha akılcı olacağını ekledi. Kuzey Kıbrıs’a özellikle Türkiye tarafından çok önemli yatırımlar yapıldığını ve bu gerçeğin göz ardı edilemeyeceğini açıklıkla söyledi. Bilindiği gibi 2004 senesinde yapılan referandumda federe nitelikli devlet planı Türk tarafından %65 evet oyu alınırken, Rum tarafı %76 ile red oyu vermişti.
• Her ne kadar ada iki toplumlu olsa da Kıbrıs’ta İngiltere’nin tarihsel ve yönetimsel etkisi gözüküyor. Her iki toplum, ikinci lisan olarak İngilizce konuşuyor.
• Güney Kıbrıs’ın ana gelir kaynağı açık ara turizm. Bunun dışında ülkeye yerleşen başka ülkelerden varlıklı göçmenlerin getirdikleri kapital. Gastronomisi çok gelişmiş, başta zeytin, narenciye ve şarapçılık ana üretim dalları. Adaya ait üzümlerinden yapılan şarap ve konyak üretimi önemli ihraç ürünleri. 1972 yılında ilk defa tadına baktığım Limasol’da üretilen ”Anglias” ismindeki konyağın tadı 52 yıl sonra değişmemiş.
• Kıbrıs’ın doğası Silifke’den, Toroslardan hiç bir farkı yok. 1974’den sonra Kuzey tarafına göç etmemiş Türk köyleri hala mevcudiyetini sürdürüyor. Limasol’daki caminin restore edildiğini gördük. Larnaka camisi ibadete açıktı.
• Daha önce belirttiğim gibi Güney Kıbrıs yönünü tamamen turizme çevirmiş. Turizm, aynı şekilde Kuzey tarafında da önemli bir sektör olduğu iletildi. Larnaka, Aya Napa, Limasol, Baf şehirlerinde turistik tesisler, oteller ve rezidanslar yer alıyor.
• Kökten Kıbrıslı iki toplumun vatandaşları Birleşik Kıbrıs pasaportlarıyla 2014 Annan planından sonra karşılıklı olarak güneye ve kuzeye geçebiliyorlar. Sınırdan geçiş aynı zamanda AB vatandaşları için de mümkün.
• Güneyliler Kuzeye daha çok içki, yakıt ve temizlik malzemeleri almak, lüks otellerde kumar oynamak için, Kuzeyliler ise Güneye yiyecek maddeleri ve ziyaret için gidiyorlarmış. Güneyde çalışan ve iş sonrası tekrar kuzeye evlerine giden Kıbrıslı Türklerde varmış.
• Güney tarafındaki üzüm bağları dolayısıyla şarapçılık çok gelişmiş. Erimi’de ziyaret ettiğimiz şarap müzesinin kurucusu Anastasia bize şarabın tarihini uzun uzun anlattı. Kıbrıs’ın sembollerinden “Commandaria” şarabı Mavro üzümlerinden yapılıyormuş. Ortaçağda Kıbrıs’ta karargah kuran Haçlı ordusu şövalye komutanlarına ikram edilen bu özel şarap, ismini “kumandan şarabı” olarak buradan almış. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Dedelerinin Mersin’den Kıbrıs’a geldiğini anlatınca, Anastasia ile iyice dost olduk.
• Kıbrıs adasında gastronomi sadece doymak için değil aynı zaman göze hitap eden bir sanat. Kuzeyde lokanta ziyaret etmedim ama orada da lokantaların çok uygun fiyat düzeyinde ve kalitenin yüksek olduğunu söylediler. Limasol ve Larnaka’nın otantik lokantalarında, tavernalarında elverişli fiyatlarla yemek yedik ve eğlendik. Benim tercihim deniz ürünleri oldu. Üzülerek yazmak zorundayım, bu fiyatlara Taşucu, Boğsak hele hele Narlıkuyu’da yemek imkansızdır.
• Limasol bölgesi şarapçılık merkezi olduğundan her yıl bir hafta boyunca bağ bozumu temasında sonbaharda şarap festival yapılıyor. Giriş 5 EUR ve gece yarısına kadar şarap ikramı bu ücretin içinde. Kıbrıslı Türklerin ve turistlerin çok rağbet ettiğini gözlemledik.
• Güneyde fiyatların istikrarlı olmasının belki bir avantajı, para birimin EUR ve AB ülkesi olması. Dolayısıyla enflasyon oldukça düşük.
Güney Kıbrıs ziyaretimi burada noktalayarak ilk fırsatta Kuzey Kıbrıs’a gideceğim ve orayı da yakınen tanımaya çalışacağım.
52 year later, Southern Cyprus and Limassol.
In 1972, for the first time, the ferry Yeşilada sailed from Mersin to Magosa. The reason for my participation in this voyage was to act as an interpreter for the tour group and I did so for 3 days. The settlements of Nicosia (Lefkosia), Varosia and Ayia Napa, which we visited, were the cities I remember from 1972. Cypriot Turks and Greeks lived mixed and the island was full of duty-free shops.
Many electrical appliances, especially TVs, which were impossible to find in Türkiye in those years, were sold at very cheap prices in Cyprus. It was almost a shopping paradise for us. I saw many brands that we did not know and did not see there. As a matter of fact, we did not realize that the banks were closed after a shopping trip, and since we could not change our limited foreign currency into Cypriot pounds, we were invited by manager to his house to talk with him to deal this situation. I still remember the magnificent view of Varosha in the evening and the hospitality of the British family who invited us to have a drink on the terrace of their house.
We have been recommended to go to Limassol, but we didn't go because we didn't have time. During the taxi ride from Nicosia to Magosa, when I asked the driver “what the panels and water tanks” I saw on the roofs of the houses, he told me that they were "solar hot water devices" and that was the first time in my life that I had seen a solar hot water system.
Yeşilada was a very luxurious ferry. The cabins were very clean and comfortable. During dinners in the elegant restaurant accompanied by piano music, men were obliged to wear a tie and women were obliged to wear evening dress. Men were not allowed to take off their jackets at the dinner table.
After many years, 52 years to be exact, I had the chance to visit Limassol, a city I wanted to see so much. I can list my impressions for a total of one week as follows:
•Cyprus is a beautiful island that has changed many hands throughout history. The last time it was a British colony, the island was granted independence by the British on October 1, 1960. We had a conversation with a Cypriot Greek friend whose wife's family had immigrated from Silifke. The friend said that the British decision to grant independence to the bi-communal island in 1960 was premature. He added that maybe it would have been much better for the island peoples if such a decision had been taken in later years. He said that the children born in 1974 had reached the age of 50 and it would be difficult for these two generations to get to know each other and merge after that. Therefore, he added that it would be more rational to have two sovereign entities emerging in two separate societies. He clearly stated that very important investments have been made in Northern Cyprus, especially by Türkiye and this fact cannot be ignored. As it is known, in the referendum held in 2004, the plan for a federated state received 65% yes votes from the Cypriot Turkish side, while the Cypriot Greek side rejected it with 76%.
•Although the island is bi-communal, the historical and administrative influence of the UK is visible in Cyprus. Both communities speak English as a second language.
•Tourism is by far the main source of income in Southern Cyprus. Apart from this, the capital is being brought by wealthy immigrants from other countries who settled in the country. The gastronomy is very developed. Olives, citrus fruits and wine are being the main production branches. Wine and cognac made from the island's own grapes are important export products. In 1972, I tasted "Anglias" a brandy which being produced in Limassol for the first time and the taste has not changed after 52 years.
•The nature of Cyprus and the Troodos Mountains are no different from Silifke. Turkish villages that the Cypriot Turks did not migrate to the North after 1974 who still exist. We saw the mosque in Limassol being restored. The Larnaca mosque was open for worship.
•As I mentioned before, Southern Cyprus has completely turned its attention to tourism. It was conveyed that tourism is also an important sector in the North. There are tourist facilities, hotels and residences in the cities of Larnaca, Ayia Napa, Limassol, Paphos.
•Citizens of the two communities, who are Cypriots at root, have been able to cross south and north with their United Cyprus passports due to Annan plan since the 2014. Crossing the border is also possible for EU citizens.
•Southerners go to the North to buy alcohol, fuel and cleaning supplies, and to gamble in luxury hotels, while Northerners go to the South for food and to visit. There were also Turkish Cypriots who work in the south and then go home to the north after work.
•Due to the vineyards in the south, winemaking is very developed. Anastasia, the founder of the wine museum we visited in Erimi, told us a long history of wine. The "Commandaria" wine, one of the symbols of Cyprus, was made from Mavro grapes. This special wine, which was served to the knight commanders of the Crusader army who set up headquarters in Cyprus in the Middle Ages, got its name as "commander's wine". We lost track of time and became good friends with Anastasia when she told us that her grandparents came to Cyprus from Mersin.
On the island of Cyprus, gastronomy is not only about satiety but also an art that is pleasing to the eye. I have not visited restaurants in the north, but I was told that the restaurants there are very reasonably priced and the quality is high. We ate and enjoyed ourselves in the authentic restaurants and taverns of Limassol and Larnaca at reasonable prices. My choice was seafood. I regret to write that it is impossible to eat at these prices in Taşucu, Boğsak or even Narlıkuyu.
•Since the Limassol region is a winemaking center, there is a wine festival every year for a week in the autumn on the theme of vintage. Entrance is 5 EUR and free wine is served until midnight. We observed that Turkish Cypriots and tourists are very popular to visit here.
•Perhaps one advantage of the stability of prices in the Southern is that the currency is EUR and it is an EU country. Therefore, inflation is quite low.
I will end my visit to Southern Cyprus here and will go to Northern Cyprus at the first opportunity and try to get to know it closely.