“YAPTIK, YİNE YAPARIZ” BELEDİYECİLİĞİ
Geçtiğimiz mart ayında yapılan yerel seçimlerden sonra Silifke’ye belediyecilik anlamında yeni bir ruh, yeni bir heyecan gelir sanmıştık, yanılmışız. Çünkü aradan geçen zamanda, Dr. Mustafa Turgut’un belediye başkanlığı yaptığı ilk dönemden çok da farklı olmayan yeni bir dönemin başladığını anlamamız zor olmadı.
Evet, Sayın Turgut ilk kez seçildiği 2014 yılından seçimleri kaybettiği 2019 yılına kadar geçen ilk döneminde çok da başarılı bir performans sergileyememişti. Yenilikçi ve vizyoner bir belediye başkanı profili çizemeyen Sayın Turgut, o dönemde bir kısım bahanelerin arkasına sığınmış, özellikle de büyükşehir belediyesinin farklı bir partiden olmasının “uyumlu çalışma”ya engel olduğunu, belediye meclisinde çoğunluğun “muhalefet”te olmasının elini kolunu bağladığını dile getirmiş, ayrıyeten belde belediyelerinin kapatılmasının olumsuz sonuçlarından yakınmıştı her fırsatta.
Sayın Turgut, o dönemde serzenişlerinde haklı da olabilirdi. Çünkü o tarihlerde büyükşehir yasası yürürlüğe yeni girmiş, hizmetlere erişimde büyükşehir belediyesinin “kapsama alanı” daha da genişlemiş, sistem “uyumlu çalışmayı” zorunlu hale getirmişti. O dönem, büyükşehir belediyesinin MHP’de olması (Burhanettin Kocamaz dönemi) CHP’li Silifke Belediyesi için “dezavantajlı bir durum” yaratmıştı. Çünkü şu bir gerçekti ki, siyasi yaklaşım farklılıkları her şeyden önde gelirdi bu topraklarda ve “siyaset”, kamusal hizmetler karşısında baskın ve belirleyici bir enstrümandı.
Buradan hareketle; belediye meclisindeki çoğunluğun da -bir önceki belediye başkanı Bayram Ali Öngel’e yönelik tepki oylarının farklı şekillenmesinden kaynaklı bir aritmetikle- muhalefetteki MHP’li ve AK Parti’li meclis üyelerinde olması, meclisten karar çıkartmak noktasında da zorlukları beraberinde getirmişti. Üstüne üstlük o dönem büyükşehir yasası ile birlikte belde belediyelerinin kapatılması Silifke Belediyesini devredilen borçlar nedeniyle de zor durumda bırakmış, Belediyenin bir önceki dönemden kalan kendi borçları da eklenince yeni belediye başkanının “hareket alanı” haliyle daralmıştı.
Tüm bu zorluklara rağmen, o dönemde yine de belediyecilik anlamında olumlu ve kısmen fark yaratan sonuçları elde etmek mümkündü diye düşünüyorum. Elbette ki Sayın Turgut, ilk döneminde hiç çalışmadı, demiyorum, hakkaniyetten yoksun bir yaklaşım olur bu. Ancak; Sayın Turgut’un seçim döneminde “Yaptık, yine yaparız,” diye sürekli tekrarladığı ve bir çırpıda sayabileceğimiz hatırda kalan ve fark yaratan hangi hizmetleri oldu Silifke’ye? Bir örnek vermek gerekirse; Göksu Nehrinin etrafındaki doğru düzgün çevre düzenlemesine ve ışıklandırmaya bile daha birkaç sene önce kavuştuk biz; sayın Turgut ilk döneminde bu meseleyi çoktan halledebilecekken üstelik… Ve yine şehrin işlek cadde ve sokaklarındaki ışıklandırmalar da “ara dönem”de yapıldı; akşamları karanlıkta kalan Silifke, yeni yeni aydınlandı sayılır. Şimdilerde Silifkeliler özellikle ırmak kenarında akşamları rahatça yürüyüşlerini yapabiliyorsa, sosyal yaşam alanı olarak buradaki parklarda ve oturma alanlarında gönüllerince vakitlerini geçirebiliyorsa, yine bu “ara dönem”de yapılanlar sayesindedir. Şu anda Silifkeliler olarak faydalandığımız birçok hizmet Dr. Mustafa Turgut’un iki dönemi arasındaki “ara dönem”de yapıldı, bu bağlamda bir önceki belediye başkanı Sadık Altunok dönemi hizmetler anlamında daha verimli idi.
Sorunlar ve eksiklikler halen var mı peki? Olmaz olur mu, var tabii ki, fazlasıyla hem de. Silifke gün geçtikçe kalabalıklaşıyor ve yapısal sorunları da artıyor haliyle. Silifke’nin kaybedecek zamanı da kalmadı artık. Bir an önce harekete geçmek ve sorunların çözümüne yönelik somut adımları atmak bir zorunluluk halini aldı.
Sayın Turgut’un seçildiği ilk dönemden kalma epey bir belediyecilik pratiği de elde ettiğini tahmin ediyorum. Nitekim; 31 Martta seçildikten sonra makamda yabancılık çektiğini de sanmıyorum. İşleyişi anlamak ve bir sistem kurmak için bir belediye başkanına tanınan ilk bir yıllık zaman kredisini de sayın Turgut, önceki döneminde kullandı zaten. “Yaptık, yine yaparız” özgüveniyle yola çıkan bir belediye başkanından da insan “Nerede kalmıştık?” deyip hemen kollarını sıvamasını ve işe koyulmasını bekliyor açıkçası. Köy yollarına asfalt dökmek, şehir içerisinde daha çok görselliğe hitap eden peyzaj çalışmaları yapmak gibi temel belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra yaz döneminde sahilde belediyeye ait bungalov otel, kamp ve karavan alanı açmak, festivale iyi sanatçılar getirmek, “halkın içinde halkıyla beraber” olmak, sabahları esnaflarla dükkan önlerinde kahvaltı organizasyonları düzenlemek bir belediye başkanını farklı ve vizyoner yapmaya yetmiyor maalesef. İnsan, bir belediye başkanından günlük şehir hayatını zorlaştıran ve artık kronik hale gelen sorunların çözümü için plan ve projelerle gündeme gelmesini, en önemlisi de bunu halkıyla paylaşmasını bekliyor.
Geçtiğimiz 31 Mart seçimlerinin üzerinden 6 aydan fazla bir zaman geçti. Ben mesela bir Silifkeli olarak bu altı aylık bilançoyu bilmek isterdim. Yeni belediye başkanımız bu altı ayda Silifke’de neler yaptı, Silifke’ye hizmetler anlamında hangi yenilikleri kazandırdı, bundan sonraki 6 ay içerisinde ve sonraki zaman dilimlerinde neler yapılacak, hangi tarihlere kadar hangi hizmetler tamamlanacak, öğrenmek isterdim. En basitinden, Silifke’de yaşayan birisi olarak, bizzat muzdarip olduğum şu otopark sorununun ne zamana kadar çözüleceğini, bu sorunla birlikte diğer temel sorunların çözümüne yönelik eylem planlarının detaylarını da bilmek isterdim. Bir sürü para döküldüğü söylenen yeni hizmet binasına ne zaman taşınılacağını, eski hizmet binasının nasıl ve ne şekilde değerlendirileceğini de bilmek isterdim. Akkuyu Nükleer Santrali Projesinin ve diğer ulusal ve uluslararası yatırımların getirdiği bölgesel yoğunluk nedeniyle -bir önceki belediye döneminde sıklıkla üzerinde durulan- Silifke’nin il statüsüne kavuşturulması meselesine yönelik yeni belediyenin bir çalışmasının ve bu yönde bir çaba içerisinde olup olmadığını da öğrenmek isterdim. Belediye meclisi toplantılarında nelerin konuşulduğunu, şehrimizle ilgili olarak hangi kararların alındığını da örneklerini başka belediyelerde gördüğümüz canlı yayın uygulamalarıyla izlemek ve bilmek isterdim. Bir önceki belediye yönetimine dair en çok eleştirilen hususlardan biri olan belediye arazilerinin ihaleyle satılması hususunda, yeni belediye yönetiminin niye aynı tavrı benimsediğini, yakın zamanda ilana çıkarılan ihale şartnamesini göz önünde bulundurduğumuzda, eleştirdikleri konunun seçimden henüz 6 ay geçmesine rağmen niye öznesi olduklarının açıklamasını da dinlemek isterdim. Silifke’nin kültürünün, folklorünün, türkülerinin, kekliğinin, yoğurdunun, çileğinin tanıtımına yönelik organizasyonlar planlanıp planlanmadığını, bu yönde yapılmak istenen kültürel ve bilimsel çalışmaların belediye tarafından destek görüp görmediğini de öğrenmek isterdim. Silifke’nin ulusal ve uluslararası medyada özellikle turizm alanında tanıtımı için girişimlerde bulunulup bulunulmadığını bilmek isterdim. Özetle; hep vurgulanan “Yaptık, yine yaparız” belediyeciliğinin tam olarak ne olduğunu bir Silifkeli olarak özümsemek isterdim.
Şimdilerde sayın Turgut’un ilk döneminde sürekli olarak yakındığı hukuki ve fiili engellerin hiçbirisi de yok: Büyükşehir Belediyesi aynı partiden, meclis çoğunluğu da kendi partisinden. Yani belediye meclisinden istediği kararları rahatça çıkartabilecek bir hareket alanına da sahip. Hani derler ya, tam da şimdi hizmet yapma vakti. Ancak biz nedense, seçildiği günden bu yana sayın Belediye Başkanının ismini parti içi çekişmelerle, etrafındaki isimlerin çıkarcı siyasetinin bir parçasıymış gibi (doğru mu, değil mi, bilemiyorum.) yaratılan algıyla anıyoruz. Yani, Mustafa Turgut Belediyeciliğinde baskın olan hep siyaset, daima siyasetmiş gibi geliyor bize. Hizmet odaklı bir belediyecilik anlayışı yerine siyasetin ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı sonuçları hakim oluyor daha çok. Dr. Mustafa Turgut’tan görevini yaptığı esnada parti rozetini çıkartmasını da bekleyemiyoruz ne yazık ki. Kendisinin göreve geldiği ilk hafta ilk iş olarak kendisinden önceki dönemde alınan belediye işçilerini kitlesel olarak işten çıkartmasından, belediyede kendi kadrosunu kurma çabasından ve bunu yaparken de siyasi saiklerle hareket etmesinden bunun olmayacağını biliyoruz zaten. Kendisinin eleştiriyi sevmediğini, dahası buna tahammülünün olmadığını da tahmin edebiliyoruz. Eminim ki, bu yazı da -şayet okursa, bir şekilde kulağına giderse- oldukça rahatsız edecektir kendisini. Ama bizim de kendisinden bir yurttaş olarak beklentilerimiz olduğunu dile getirmemiz demokratik bir haktır, diye düşünüyorum. Yapılan eleştirilerin politik hiçbir tarafı olmadığını, Silifke’de kendi halinde yaşayan bir yurttaş olarak benim bundan bir politik fayda sağlamayacağımı, dahası böyle bir beklentiye de ihtiyacımın olmadığını beni tanıyanlar bilirler. Bu bağlamda, temel mesele Silifke ve onun geleceği ise bu konudaki yapıcı eleştirilere de tahammül göstermek belediye başkanının kamusal bir sorumluluğu olmalı diye düşünüyorum. Siyasetle gelenlerin yapıcı eleştiriler konusunda etrafındaki insanlardan pek medet ummaması, daha çok “dışarıdan” gelen eleştirileri dikkate alması gerekirken, sayın Mustafa Turgut bu konuda da bir yanılgıya düşmüş gibi görünüyor. En azından bunu bir kısım basına yönelik olumsuz tavrından da anlayabiliyoruz ki, bu da tabii bambaşka ve ayrı bir yazı konusu.
Sonuç olarak; zaman kimi haklı çıkarır, biz Silifke’de neleri görürüz, hizmetler hangi noktaya ulaşır, sorunların ne kadarı çözülür, bir sonraki seçim dönemi geldiğinde nasıl bir Silifke’de yaşıyor oluruz, bunları şimdiden kestirebilmek oldukça güç. Ancak, gelinen noktada sayın Turgut’un ilk dönemi ile bir karşılaştırma yaptığımızda bu döneminde de değişen pek bir şeyin olmayacağını üzülerek görüyorum. Umuyorum ki, hayat bu konuda beni yanıltır…