SEÇİM YAZILARI - 11
GÖKSU VADİSİ KÖYLERİNDE SEÇMENİN NABZI
Seçimler yaklaşırken, seçmenin nabzını tutmak amacıyla Göksu Vadisi köylerine doğru yola çıkıyoruz. İlk durağımız Değirmendere Mahallesi. Bilenler bilir, Değirmendere daha çok eriği ile meşhurdur. Hatta; erik, ülkede birçok bölgeden önce ilk olarak Değirmendere’de çıkar. Erik, bu “köy” için oldukça bereketlidir. Son yıllarda, bölgede seracılığın da yaygınlaşması, erikten elde edilen geliri epey arttırdı. Ancak; bu sene, üretici pek de memnun değil gibi. Yine serası olanlar bir ölçüde iyi gelir elde etmişler ise de; “açıkta” eriği olanlar zarar etmiş görünüyorlar.
Konuştuğumuz köylülerden birisi, “Kazandığımız para, işçilerin maliyetini ancak karşıladı,” diyor. Yine köyde uzun yıllardır erik yetiştiren bir amca, “Kırk yıldır bu işin içindeyim, hiç bu kadar kötü bir sezon görmedim,” diyor, yanındaki gençten birisi ekliyor, “Tüccarların elinde kaldık bu sene.”
“Peki,” diyoruz, “Seçimler ne olur? İktidar değişir mi?” Yetmiş yaşlarında bir amca, “Ben bu seneye kadar mevcut iktidarı destekliyordum ama artık değişim şart. Oyumu Kılıçdaroğlu’na vereceğim,” diyor. Orta yaşlarında bir adam ise şunu söylüyor, “Bizim yönümüz belli, üç hilalden şaşmayız biz.”
Erik alan tüccarlardan birinin yanına yaklaşıyoruz, “Nasıl durumlar, nasıldı erik bu sene?” Diye soruyoruz, “Şu Göksu Vadisi’nde dönen para, Türkiye’nin hiçbir yerinde yok,” diye cevap veriyor, tüccar. “Üretici mutlu değil ama” diyoruz, “Siz bakmayın öyle dediklerine, erik her zaman kazandırır,” diye cevap veriyor, “Seçimler ne olacak, nasıl görüyorsunuz durumu?” Diye soruyoruz, “Yaparsa Reis yapar,” diyor, “Diğerlerine güvenim yok benim,”
Erik ambalajında çalışan ablalardan birinin yanına yaklaşıyoruz, “Kolay gelsin abla,” diyoruz, “Nasıl durumlar?” “Ben oyumu İYİ Partiye vereceğim, Meral Akşener’i çok beğeniyorum,” diye cevap veriyor. “İktidar değişir mi sizce,” diye soruyoruz, “Değişmeli, artık yeter, kaç sene oldu!..” diye cevap veriyor. “Paranın değeri kalmadı,” diye sesleniyor, ablalardan bir diğeri. “Çarşıda kirada oturuyorum, kazandığım kiraya gidiyor, bunun yemesi var, içmesi var, üstümüze başımıza doğru düzgün bir şey alamıyoruz yıllardır,” “Millet ittifakı alır mı seçimleri sizce?” Diye soruyoruz, “Bu kez değişim olacak gibi görünüyor, hiçbirimiz memnun değiliz hayatımızdan, memnunuz diyen varsa beri gelsin,” diye cevap veriyor, herkesin duyacağı şekilde.
Değirmendere’den Kargıcak’a doğru yolumuza devam ediyoruz. Kargıcak’a vardığımızda, yol kenarındaki satıcılarla sohbete koyuluyoruz. Satışların azlığından yakınıyorlar. İnsanların alım gücündeki azalma, her yerde kendini hissettiriyor. Eskiye nazaran, çok fazla ürün satamadıklarını, gelip geçen arabalardan tek tük duran olursa, ancak günü kurtaracak şekilde satış yapabildiklerini, çoğu zaman günü bile kurtaramadıklarını söylüyorlar. “Ben oyumu millet ittifakından yana kullanacağım,” diyor biri, “Artık iktidar yoruldu, değişimin vakti geldi,” Kahvehaneye oturuyoruz, çok fazla kişi yok. Hava da yağmurlu, insanlar çoğunlukla evlerinde. Bir işçi çavuşu, kahvehanede işçileri ile birlikte dolmuş bekliyor. Soruyoruz, “Nasıl görüyorsunuz ortamı?” “Kötü, hem de çok kötü, çalışıyoruz, çabalıyoruz ama kazandığımızın bir anlamı yok. Markete giriyorsun, cebindeki para bitiveriyor, hemen; doğru düzgün bir şey de almıyorsun, üstelik.” “Peki, ne olur seçimler?” Diye soruyoruz, “Ben millet ittifakının kazanacağını düşünüyorum,” diyor, “çünkü insanlar mevcut iktidara tepkili, ekonomik sıkıntılar arttı, kimse huzurlu değil.”
Kargıcak’tan ayrılıp Göksu Nehri’nin öteki yakasına doğru devam ediyor, yolculuğumuz. Vadinin yukarılarına çıktıkça hava da soğuyor, yağmur da bir miktar etkisini arttırıyor. İlkin, Senir Mahallesine varıyoruz. Köy kahvehanesi oldukça kalabalık. İnsanlar masalarda oyunlar oynuyorlar. Biz de bir masaya oturuyor, insanların konuşmalarına kulak veriyoruz. Bir taraftan çayımızı içerken, bir taraftan oyun taşlarının çıkardığı sesler arasında, insanların yaklaşan seçimlere dair konuşmalarına şahitlik ediyoruz.
Bu köyde anlaşılan o ki, “milliyetçilik” biraz daha ağır basmakta. Silifke’nin yukarı köylerine doğru gittikçe bu durum daha da iyi anlaşılıyor. “Millet ittifakı terörle kol kola girmiş, iktidarı devirmeye çalışıyor,” diyor, amcalardan biri, kendinden emin bir şekilde. “Bunlar hain,” diye de eklemeyi ihmal etmiyor. “Neye istinaden bu kanaate vardınız amca?” Diye soruyoruz, “E bunların adayını HADEP de destekliyor,” diye cevap veriyor. 14 Mayıs’ta iki farklı oy kullanacağımızı; cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ayrı, milletvekili seçimlerinin ayrı olduğunu, HDP’nin 6’lı Masa’ya dahil olmadığını, seçime başka bir ittifakta başka partilerle birlikte gireceğini söylesek de, “Olsun bunlar, aynı zihniyet, bunların amacı ülkeyi bölmek,” diye cevap veriyor, amca, “Ben MHP’liyim, MHP’den de şaşmam,” diye ekleyerek.
Az ilerideki bir masada, orta yaşlarında biri de, ‘‘Yaparsa Ak Parti yapar, CHP’nin bu ülkeye ne faydası olmuş sanki!” diye soruyor, gülümseyerek. “Cebimizdeki paranın değeri oldukça düştü, son yıllarda,” diyoruz, bir “durum tespiti” yapma amacıyla. Cevap anında geliyor, “Bunlar gelse (muhalefeti kastediyor) ülke batar, daha kötüye gideriz,” “Ne olur, peki seçimler?” Diye soruyoruz, “Reis, her türlü alır,” diyor, birbiri ardına birkaç kişi. Milliyetçi seçmenin bir kısmı, İyi Parti’yi destekleyeceklerini, çünkü eski partilerinin son yıllardaki tutumlarını yanlış bulduklarını, İYİ Parti’ye ve Akşener’e güvendiklerini ekliyorlar. Gençten biri ise, Sinan Oğan’ı çok beğendiğini, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyunu ona vereceğini söylüyor. CHP’yi desteklediği anlaşılan bir amca da “Gelin, oylar bölünmesin, ilk turda bitsin bu iş,” diye serzenişte bulunuyor.
Senir Mahallesinden ayrılıp daha yukarılara Nuru Mahallesine doğru çıkıyoruz. Yanı başımızda eşsiz vadi manzarası. Hafif sis de var. Doğa, her haliyle muhteşem. Nuru’ya vardığımızda köy kahvehanesinde tahminimizden fazla kişi buluyoruz. Bir masaya oturup çaylarımızı söylüyoruz. Telefonlarımızın çekmediğini fark ediyoruz. Anlaşılan o ki; telefon operatörleri bu bölgede yetersiz. 2023 yılındayız ve Silifke’nin kırsal bir köyünde GSM hatları çekmiyor. Masalarda köylüler oturmuşlar, oyunlar oynuyorlar. Köyün yaşlıları da, derin bir sohbete dalmışlar. Bu köy de nispeten “milliyetçi hassasiyetleri” fazla olan köylerden. Çünkü, konuşmaların içeriğinden genel itibariyle bunu anlıyoruz. Sürekli, “terörle kolkola”, “bunlar aynı masada,”, “birlikte ülkeyi bölecekler”, “özerklik verecekler bunlara,”, “bunlar hain,” “bunlar bölücü,” muhabbetleri yapılıyor. 32 kanalın 30’unda bu tarz algı haberlerinin yapılması karşısında, bu duruma pek şaşırmasak da, yine de insan seçmenden hakkaniyetli olmasını bekliyor.
Elbette ki, fikirlere saygı sonsuzdur ama bazı meseleler var ki, o kadar yanlış perspektiflerden tartışılıyor ki, “meselelerin özü”nden ancak bu kadar uzaklaşılır hissine kapılıyor, insan. Ekonomide durum kötüymüş, soğanın patatesin fiyatı almış başını gitmiş, gübrenin mazotun fiyatı artmış, paranın değeri kalmamış, işsizlik artmış, yargıya güven azalmış, yatırımcılar ülkeden kaçmış, kimin umurunda!.. Kırsaldaki seçmenin eğiliminin çoğunlukla bu meselelerden uzaklaşıp gerçekliği olmayan, tartışmalı ve soyut varsayımlar üzerinden belirlenmesi, tam da birilerinin amacına ulaştığı izlenimini yaratıyor bizlerde.
Göksu Vadisi köylerinde seçmenlerin önemli bir kısmının değişimden yana olduğunu, “iktidar değişikliği”ni olmazsa olmaz gördüklerini, azımsanmayacak bir kısmının ise milliyetçilik refleksiyle odağına bambaşka meseleleri alarak mevcut iktidarın devamından yana tavır aldıklarını görüyoruz. Ancak; genel itibariyle, kırsal seçmen, ülkenin gidişatından rahatsız. Hemen herkes, nispeten eski güzel günlerin özlemi içerisinde. Paranın değerinin bir ölçüde korunduğu, alım gücünün daha iyi olduğu, bahçedeki ürünün para ettiği günlere yeniden kavuşmak istiyor insanlar. Ancak kimi, “ideolojik” bakıyor, meseleye; kimi ise, memleketi ve geleceği için endişeli. Gelinen noktada; kimin neyi, nasıl söylediğinin -bir kesim için- pek bir önemi olmuyor. Önemli bir kesim ise, yaşananların fazlasıyla farkında ve “değişim”den yana.