Burhan ÜSKÜL
Köşe Yazarı
Burhan ÜSKÜL
 

GÖKSU DELTASI YANARKEN

GÖKSU DELTASI YANARKEN Son aylarda Göksu Deltasında çıkan yangınların ne derece farkındasınız, bilmiyorum. Dahası birbiri ardına çıkan bu yangınlar Kuş Cenneti olarak da bilinen deltanın geleceği konusunda sizleri endişelendiriyor mu, bundan da emin değilim. Öyle ki; doğa ve çevre konularında, biz Silifke’de yaşayanlar tam bir umursamazlık hali içerisinde gibiyiz. Bunu anlamak için de şehrimizin özellikle son on yılda geçirdiği değişime ve dönüşüme bakmamız yeterli diye düşünüyorum. Üç yüzü aşkın kuş türüne ev sahipliği yapan ve bünyesinde zengin bir doğal bitki örtüsünü de barındıran deltada çıkan yangınlar karşısında bölge insanı olarak tepkilerimiz ah vah etmekten ve üzülmekten öteye de geçmiyor çoğu zaman. Hep dediğim gibi, “bir avuç çevreci” dışında bölgemizde doğa ve çevre konularında doğru düzgün duyarlılık gösteren ve yaşanılan sorunları dert edinen kimse yok. Böyle de devam edecek gibi görünüyor maalesef. Başlıkta, “Göksu Deltası Yanarken” dedim ama aslında “Yakılırken” mi demeliyim? Öyle ki bu yangınlar kendiliğinden çıkmıyor olsa gerek. Bir şekilde insan elinin ürünü ihmaller/ dikkatsizlikler sonucunda meydana gelmiyor mu çevre felaketleri? Bu kadar sık aralıklarla yangınların çıkması akıllara başka ihtimalleri de getiriyor ister istemez. Daha geçenlerde yandı kuş cenneti. Ondan çok az önce de yanmıştı kuş cenneti. Yıllardır yanıyor/yakılıyor kuş cenneti. Bazen bir kısım basında haber olarak yer buluyor bu yangınlar, “Göksu Deltasında Yangın” başlıkları atılıyor, “Dönümlerce alan küle döndü” alt başlıkları atılıyor, içerisinde “Uluslararası Ramsar Sözleşmesi ile koruma altına alınan…”, “Dünyanın en önemli göç yolları üzerinde bulunan Kuş Cenneti…” “Henüz bilinmeyen bir nedenle başlayan yangın…”, “Sabaha karşı rüzgarın etkisini kaybetmesiyle kontrol altına alındı,” ifadeleriyle devam edip gidiyor bir örnek haber metinleri. Sonra da bir dahaki yangına kadar unutulup gidiyor mesele. Burada çıkan yangınlar konusunda başlatılan adli ve idari soruşturmalardan da elle tutulur sonuçlar elde edilemiyor yazık ki. Bizler günün sonunda her şeyi siyasete bağlar, siyasetle içli dışlı yaşarız bu topraklarda. Çünkü yaşadığımız ülke bize siyaseti bir şekilde dayatır. Başta ekonomiyi gündemimize alır, alım gücümüzün daralmasından ve ülkede artan enflasyon ortamından yakınırız. Her geçen gün geleceğimizden endişe duyar, ülkenin gidişatı konusunda da kaygılanırız. Haklıyızdır da elbette. Genel siyaset söz  konusu olunca hepimizin söyleyeceği bir şeyler vardır. Kimi zaman hamaset içerir söylemlerde de bulunuruz. Özellikle, “Biz Türkler,” diye başlayan laflar etmeye bayılırız. Ancak, bizim olan çevrenin korunması, sahip çıkılması, bu konuda aidiyet duygusu geliştirilmesi konuları nedense gündemimizde çok gerilerde yer alır. Şehrimiz betona teslim edilirken, yanı başımızda nükleer bir tehdit inşa edilirken, balık çiftlikleri Akdeniz’in kalbine hançer gibi saplanırken, bir çimento fabrikası koskoca bir dağı eritirken bizler bölgemizde “istihdam”ı düşünür, “ekonomik hareketlilik”ten kendimize de pay çıkarmaya çalışırız. Günü kurtarmaktır aslolan. Gelecek kuşaklara nasıl bir doğa ve çevre mirası bırakacağız, bunu dert edinmeyiz. Bizler, her şeyin milliyetçiliğini yaparız ama doğanın ve çevrenin milliyetçiliği söz konusu olduğunda başımızı kuma gömer, “vatanımızın birliği bütünlüğü”, “devletimizin ali menfaatleri” konularında ahkam kesmelere devam ederiz. O vatanın içerisindeki “bütün”e doğanın ve çevrenin de dahil olduğunun ayırdına varamayız bir türlü. Doğanın ve çevrenin korunmasının devletimizin de insanlığın da “ali menfaatine” olduğunu kavrayamadığımız gibi… İnsan bu konularda en azından şehri yönetenlerden ayrı bir duyarlılık bekliyor açıkçası. Ancak, aradan geçen zamanda onların da gerek kendileri ile ilgili gerekse de şehirle ilgili bambaşka gündemlerinin olduğunu görüyoruz. Silifke’de yakın zamanda bir ulusal kanal, Göksu Çay Bahçesinde çok izlenen bir canlı yayın programı gerçekleştirdi. Programda Silifke’nin belediye başkanı da konuk olarak yer aldı, Silifke’nin doğal ve kültürel güzelliklerinden bahsetti çokça. Silifke’nin marka değerinden, coğrafi tescilli ürünlerinden bahsetti, bir nevi bir “reklam çalışması” idi söz konusu olan. Ancak, bölgede yaşanan ve son yıllarda daha da artan çevre sorunları ile ilgili olarak bir çift söz edemedi sayın Başkan.  Üstelik gecesinde Göksu Deltası sabaha kadar cayır cayır yanmış, sabahında belediye başkanı programa çıkmıştı: Ve şunu diyememişti, “Ey Türkiye kamuoyu, ey iktidar sahipleri, milletin vekilleri, dün gece dönümlerce alan yandı, yanı başımızda. Doğa giderse hiçbir şeyin kıymeti yok, lütfen bu konularda gerekli önlemleri alın, doğa ve çevre konularında bir seferberlik başlatın,” Program, sayın Belediye Başkanının canlı yayında Silifke halk oyunlarını folklor ekibi ile birlikte oynaması ve bu konuda program sunucusunun başkan hakkındaki övgü dolu sözleri ile devam etmiş idi. Konuyu toparlayacak olursak... Son yıllarda hatta son aylarda Göksu Deltasında sık aralıklarla çıkan yangınların sebeplerinin araştırılması, bu konuda araştırma komisyonlarının kurulması, özellikle o çevrede bulunan köylerde halk toplantılarının düzenlenmesi, yerel ve ulusal basının, hatta uluslararası basının da dikkatlerini çekecek adımların atılması, siyasiler ve sivil toplum eliyle konunun kamuoyunda gündeme getirilmesi/gündemde tutulması gelecekte gerçekleşmesi muhtemel yangınların önüne geçilmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bu bağlamda, bölge halkının bilinçlenmesi de çok önemli. Çevre bilincinin artırılmasına yönelik bilgilendirici çalışmalar da yapılmalı, Göksu Deltasına öncelikli olarak bölge insanının, sizlerin bizlerin, Silifkelilerin sahip çıkması sağlanmalıdır. Gelinen noktada; Göksu Deltasının, dolayısıyla Kuş Cennetinin geleceğini bölge insanı olarak bizler dert edinmedikçe, bu bölgenin bir uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmasının da hiçbir önemi olmuyor. YAZI ÖNERİSİ: Çevre duyarlılığımız, daha doğrusu bu konudaki “duyarsızlığımız” konusunda yine geçmişte bu köşede yazdığım şu yazıma da göz atmanızı isterim: https://www.silifkesesimiz.com/yazar/burhan-uskul/olanlar-olmus-1030-kose-yazisi  
Ekleme Tarihi: 14 Nisan 2025 - Pazartesi

GÖKSU DELTASI YANARKEN

GÖKSU DELTASI YANARKEN

Son aylarda Göksu Deltasında çıkan yangınların ne derece farkındasınız, bilmiyorum. Dahası birbiri ardına çıkan bu yangınlar Kuş Cenneti olarak da bilinen deltanın geleceği konusunda sizleri endişelendiriyor mu, bundan da emin değilim. Öyle ki; doğa ve çevre konularında, biz Silifke’de yaşayanlar tam bir umursamazlık hali içerisinde gibiyiz. Bunu anlamak için de şehrimizin özellikle son on yılda geçirdiği değişime ve dönüşüme bakmamız yeterli diye düşünüyorum.

Üç yüzü aşkın kuş türüne ev sahipliği yapan ve bünyesinde zengin bir doğal bitki örtüsünü de barındıran deltada çıkan yangınlar karşısında bölge insanı olarak tepkilerimiz ah vah etmekten ve üzülmekten öteye de geçmiyor çoğu zaman. Hep dediğim gibi, “bir avuç çevreci” dışında bölgemizde doğa ve çevre konularında doğru düzgün duyarlılık gösteren ve yaşanılan sorunları dert edinen kimse yok. Böyle de devam edecek gibi görünüyor maalesef.

Başlıkta, “Göksu Deltası Yanarken” dedim ama aslında “Yakılırken” mi demeliyim? Öyle ki bu yangınlar kendiliğinden çıkmıyor olsa gerek. Bir şekilde insan elinin ürünü ihmaller/ dikkatsizlikler sonucunda meydana gelmiyor mu çevre felaketleri? Bu kadar sık aralıklarla yangınların çıkması akıllara başka ihtimalleri de getiriyor ister istemez. Daha geçenlerde yandı kuş cenneti. Ondan çok az önce de yanmıştı kuş cenneti. Yıllardır yanıyor/yakılıyor kuş cenneti. Bazen bir kısım basında haber olarak yer buluyor bu yangınlar, “Göksu Deltasında Yangın” başlıkları atılıyor, “Dönümlerce alan küle döndü” alt başlıkları atılıyor, içerisinde “Uluslararası Ramsar Sözleşmesi ile koruma altına alınan…”, “Dünyanın en önemli göç yolları üzerinde bulunan Kuş Cenneti…” “Henüz bilinmeyen bir nedenle başlayan yangın…”, “Sabaha karşı rüzgarın etkisini kaybetmesiyle kontrol altına alındı,” ifadeleriyle devam edip gidiyor bir örnek haber metinleri. Sonra da bir dahaki yangına kadar unutulup gidiyor mesele. Burada çıkan yangınlar konusunda başlatılan adli ve idari soruşturmalardan da elle tutulur sonuçlar elde edilemiyor yazık ki.

Bizler günün sonunda her şeyi siyasete bağlar, siyasetle içli dışlı yaşarız bu topraklarda. Çünkü yaşadığımız ülke bize siyaseti bir şekilde dayatır. Başta ekonomiyi gündemimize alır, alım gücümüzün daralmasından ve ülkede artan enflasyon ortamından yakınırız. Her geçen gün geleceğimizden endişe duyar, ülkenin gidişatı konusunda da kaygılanırız. Haklıyızdır da elbette. Genel siyaset söz  konusu olunca hepimizin söyleyeceği bir şeyler vardır. Kimi zaman hamaset içerir söylemlerde de bulunuruz. Özellikle, “Biz Türkler,” diye başlayan laflar etmeye bayılırız. Ancak, bizim olan çevrenin korunması, sahip çıkılması, bu konuda aidiyet duygusu geliştirilmesi konuları nedense gündemimizde çok gerilerde yer alır. Şehrimiz betona teslim edilirken, yanı başımızda nükleer bir tehdit inşa edilirken, balık çiftlikleri Akdeniz’in kalbine hançer gibi saplanırken, bir çimento fabrikası koskoca bir dağı eritirken bizler bölgemizde “istihdam”ı düşünür, “ekonomik hareketlilik”ten kendimize de pay çıkarmaya çalışırız. Günü kurtarmaktır aslolan. Gelecek kuşaklara nasıl bir doğa ve çevre mirası bırakacağız, bunu dert edinmeyiz.

Bizler, her şeyin milliyetçiliğini yaparız ama doğanın ve çevrenin milliyetçiliği söz konusu olduğunda başımızı kuma gömer, “vatanımızın birliği bütünlüğü”, “devletimizin ali menfaatleri” konularında ahkam kesmelere devam ederiz. O vatanın içerisindeki “bütün”e doğanın ve çevrenin de dahil olduğunun ayırdına varamayız bir türlü. Doğanın ve çevrenin korunmasının devletimizin de insanlığın da “ali menfaatine” olduğunu kavrayamadığımız gibi…

İnsan bu konularda en azından şehri yönetenlerden ayrı bir duyarlılık bekliyor açıkçası. Ancak, aradan geçen zamanda onların da gerek kendileri ile ilgili gerekse de şehirle ilgili bambaşka gündemlerinin olduğunu görüyoruz. Silifke’de yakın zamanda bir ulusal kanal, Göksu Çay Bahçesinde çok izlenen bir canlı yayın programı gerçekleştirdi. Programda Silifke’nin belediye başkanı da konuk olarak yer aldı, Silifke’nin doğal ve kültürel güzelliklerinden bahsetti çokça. Silifke’nin marka değerinden, coğrafi tescilli ürünlerinden bahsetti, bir nevi bir “reklam çalışması” idi söz konusu olan. Ancak, bölgede yaşanan ve son yıllarda daha da artan çevre sorunları ile ilgili olarak bir çift söz edemedi sayın Başkan.  Üstelik gecesinde Göksu Deltası sabaha kadar cayır cayır yanmış, sabahında belediye başkanı programa çıkmıştı: Ve şunu diyememişti, “Ey Türkiye kamuoyu, ey iktidar sahipleri, milletin vekilleri, dün gece dönümlerce alan yandı, yanı başımızda. Doğa giderse hiçbir şeyin kıymeti yok, lütfen bu konularda gerekli önlemleri alın, doğa ve çevre konularında bir seferberlik başlatın,” Program, sayın Belediye Başkanının canlı yayında Silifke halk oyunlarını folklor ekibi ile birlikte oynaması ve bu konuda program sunucusunun başkan hakkındaki övgü dolu sözleri ile devam etmiş idi.

Konuyu toparlayacak olursak... Son yıllarda hatta son aylarda Göksu Deltasında sık aralıklarla çıkan yangınların sebeplerinin araştırılması, bu konuda araştırma komisyonlarının kurulması, özellikle o çevrede bulunan köylerde halk toplantılarının düzenlenmesi, yerel ve ulusal basının, hatta uluslararası basının da dikkatlerini çekecek adımların atılması, siyasiler ve sivil toplum eliyle konunun kamuoyunda gündeme getirilmesi/gündemde tutulması gelecekte gerçekleşmesi muhtemel yangınların önüne geçilmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Bu bağlamda, bölge halkının bilinçlenmesi de çok önemli. Çevre bilincinin artırılmasına yönelik bilgilendirici çalışmalar da yapılmalı, Göksu Deltasına öncelikli olarak bölge insanının, sizlerin bizlerin, Silifkelilerin sahip çıkması sağlanmalıdır. Gelinen noktada; Göksu Deltasının, dolayısıyla Kuş Cennetinin geleceğini bölge insanı olarak bizler dert edinmedikçe, bu bölgenin bir uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmasının da hiçbir önemi olmuyor.

YAZI ÖNERİSİ: Çevre duyarlılığımız, daha doğrusu bu konudaki “duyarsızlığımız” konusunda yine geçmişte bu köşede yazdığım şu yazıma da göz atmanızı isterim:

https://www.silifkesesimiz.com/yazar/burhan-uskul/olanlar-olmus-1030-kose-yazisi

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Emin Güleç.
(14.04.2025 19:01 - #1985)
Toplumsal önemli ve dikkate alınması gereken konuya dikkatleriniz için teşekkür ederiz. Ne zaman kuvvetli poyraz çıkar, deltada ormanlık (kesim yapılacak) alanlar da tesadüf(!) yangın da çıkar, çıkmıştır. Birbirilerini çok seviyorlar(!) herhalde.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
HUŞADER
(15.04.2025 10:18 - #1988)
ne hikmetse yangınlar poyrazlı havalarda çıkıyor...adli ve idari süreçlerden ceza çıkmazsa ise bu yangınlar devam eder gibi...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/ Tout savoir sur Albertville 73200 : actus locales, restos, sortiesCasino SEO Domination via PBNsAvesta maçonnerie générale en savoieTout savoir sur Albertville 73200 : actus locales, restos, sortiesCasino SEO Domination via PBNsAvesta maçonnerie générale en savoie