KIZIL KÖPRÜ
(Taşucu - Bolacalıkoyuncu Taş Köprüsü)
Bolacalıkoyuncu Taş Köprüsü, çevre dolamı 40 km uzunluğa erişip bu dolam içinde yaklaşık 80 km2 genişlikte yüzey ölçümü olan, yöremizin küçük bir bölümünü içinde alan dağlık ve tepelik kesit içinde, Kocapınar-İmamuşağı-Kırtıl ile Bahçederesi-Kayabaşı-Karapınar-Çadırlı yönünden gelen iki ana kuru çay yatağı ve bunlara bağlı çok sayıda küçük su yatağının toplam 57,2 km’lik doğal su yatağı ağı oluşturarak topladığı kış yağışları ile beslenen taşkın suları, beş göz oluşturan ayaklarının arasından geçmesine izin vererek, kendisinden sonra 3 km daha yol giderecek yatakta Akdeniz’e kavuşacağı kıyıya uğurlar.
Günümüzde araç geçişi yanızca Bolacalıkoyuncu kırsal yerleşiminde yaşayanların işini görecek düzeye inen bu köprünün kesin olarak yapım yılı araştırmalarımız sonucunda bulunamamıştır. Ancak köprüyü, Taşuculu Hacı Halil ve eşi Çavuşbucaklı Fatma Hanım'ın oğlu Hacı Mehmet Paşa'nın yaptırdığı bilgisi kesindir. 1854 yılında doğan Hacı Mehmet Paşa, yörenin saygın ve sayılı iş kişilerinden olup 1896-97 yıllarında Taşucu kereste ve un değirmeni (fabrika) işletmelerini açmış, gemi yoluyla Beyrut ile Taşucu arası yöre ürünlerini taşıyarak denizaşırı alışveriş yapmış, Taşucu kent içinde bugün toprak altında kalan ve günümüz Bolacalıkoyuncu yerleşiminde sağlam olan taş köprüleri yaptırmış, ayrıca 1908 yılında daha önce var olduğu söylenen günümüz Haliliye Camisi'nin baştan aşağıya yapım bakım onarım çalışmalarını yaptırmıştır. Başarılı iş yaşamının yanında yardımsever kişiliğiyle de öncü adımlar atan Hacı Mehmet Paşa, kend adıyla kurduğu vakıf çalışmaları olarak yukarıda yazılı bazı işlerin yanında Taşucu İlk Öğretim Okulu'nu da o dönemde yaptırmıştır. 1898 - 1902 yılları arasında Taşucu yerel yönetiminin başında olan Hacı Mehmet Efendi, yine o yıllarda Bağdat'a uzanan demiryoluna yaptığı yardımlar dolayısıyla Osmanlı Padişahı II.Abdülhamid kendisini paşalıkla ödüllendirmiş ve adı Hacı Paşa yada Hacı Mehmet Paşa olarak anılagelmiştir. 29 temmuz 1917 yılında yaşama gözlerini yuman Hacı Mehmet Paşa, Gökbelen Yaylası'nda toprağa verilmiştir. Yukarıda yılları belirtili başarılı yapım çalışmalarından yola çıkarsak, üzerinde durduğumuz bu köprünün büyük olasılıkla 1895 ile 1910 yılları arasında yapılmış olabileceği yüksek olasılık kazanmış olacaktır.
Beş gözlü ve dolayısıyla altı ayaklı yapılmış olan bu köprünün üzerinden ölçüm yapıldığında boyunun 36 metre, eninin ise 5,9 metre, en yüksek iç yüksekliği ölçülen 3. gözün (orta göz) su çıkış yönünde sonradan yükseltilmiş güncel tabanı temel alınarak bakıldığında ise tüm köprü yüksekliğinin yaklaşık 4,2 metre olduğunu ölçeriz. Köprünün suyun giriş yaptığı yukarı (kuzey) yönden yüzünde, köprü ayaklarından üçgen taban ölçüsü üzerinde yükselen topuklar olduğu görülür. Tümü taşla örülü köprünün yine taşla örülü topukları, köprü ayakları ile eşit genişlikte olarak 3 metredir. Üçgen biçimi verilerek yapılmış olmasından dolayı, yukarı yönden gelen suyun bu topuklara çarpıp yarılarak köprü ayakları arasındaki gözlere alınıp giriş çıkış yapması sağlanmıştır. Bu topukların üçgen temel oturumunun köprü ayaklarına dayalı yüzü (sırtı) 3 metre genişlikteyken, suyun geldiği yöne doğru sivri uçların verildiği üçgenin diğer iki yüzü 2,15’er metre kol açıklığında ölçülür. Ancak üçgen biçimin kendi doğasından dolayı köprü ayaklarından, suyun geliş yönüne doğru sivrilen bu topukların ucuna, üçgen ortalanıp dikey ölçü alındığında bu kez topuk eklentisinin suyu yarma uzunluğu 1,75 metreye kısalır.
Suyun geliş yönünde, köprünün kuzey yüzü ayakları önünde suyu karşılar biçimde konumlandırılan bu üçgen temel üzerine taş örümü topuklardan başka yine köprünün bu kez güney yüzünde su çıkışı yönünde yine köprü ayaklarına bitişik üçgen eklentiler vardır. Birdeş (aynı) yapılı bu üçgen ayakuçları, burada köprünün ayakları arasındaki gözlerden boşalıp akacak suyun sert çıkışını, akış gücüne verdiği yönlendirmeyle yumuşatır ve böylece köprü ayaklarına su çıkışında geri dönerek gelebilecek ters akıntı aşındırma etkisi ile basıncını önlemiş olur. Bu topuk ve ayakucu üçgen eklentiler sağlamasıyla taş köprü, taşkın su akışının tüm yıkıcı etkisinden kendi ayaklarını korumuş olur.
Beş gözlü olduğunu belirttiğimiz köprünün bu gözleriyle ilgili ölçüleri incelediğimizde, köprü altında sıralanan gözlerde iç yükseklik ölçülerinin değişiklik gösterdiğini görürüz. Bunun nedeni köprünün oturmuş olduğu kuru çay yatağının yatay olarak eşit bir düzlemde olmaması, avuç içi biçiminde bir eğimle suyu köprünün ortaya yakın aralığında kucaklayıp akıtmasıdır. Yine bundan dolayı söz konusu köprü üstten dümdüz olmasına karşın, altta ise köprü gözlerini batıdan doğuya sıraladığımızda, 1. 2. ve 5. gözlerin tabanları yüksek olduğundan iç yüksekliklerinin 2,5 metre - 2,85 metre aralığında düşük, 3. ve 4. gözlerde ise taban düzlemi daha düşük olduğu için ters orantılı olarak iç yüksekliklerinin 3 metre ile daha yüksek olduklarını ölçeriz. Tüm gözlerin iki ayak arası tabandan ölçülen genişlikleri ise yaklaşık 4,5 metre enliktedir.
Söz konusu bu gözlerin sağlı sollu iki ayaktan iç yüzeylerini köprünün 3. Ve 4. gözlerini temel alarak ölçtüğümüzde, dikey 1,9 metre düz yükselen taş örümü biçiminin bu yükseklikten sonra iki ayağı tavanda birleştirmek amacıyla eğilerek örülmeye başladığını ve yarım yuvar tavan biçiminde köprü ayaklarını birleştirdiğini görürüz. 1,9 metre düz yükselen dik ayak yüzlerinin eğilmeye başladığı düzey ile yarım yuvar tavanın en üst ucu arasında kalan bölümü 1,1 metre yükseklikte ölçülür. Böylece köprünün en yüksek gözleri olan 3. ve 4. gözlerde iç yükseklik daha önce de belirttiğimiz gibi kendini 3 metreye ulaştırmış olur.
ortalama ölçülerini iki ayak arası 4,5 metre göz genişliği, 2,5 metre taşkın su yüksekliği ve 5,9 metre göz içi suyun geçiş yolu uzunluğu üzerinden sayısal dökümü bize göz başına su sığasının 66,375 metre küp olduğunu verir. Göz başına çıkan sonucu beş gözle çarptığımızdaysa köprü altının toplam su sığasının yaklaşık 332 ton olup bu suyu köprü ayaklarına ek yapılı topuk ve ayakuçları yetisiyle denetimi altından geçirdiğini görüp ölçeriz. Çıkan sonuca göre birim sürede (saniye) köprü altından akacak suyun taşkın döneminde elde ettiğimiz sığanın 3 katı olabileceğini öngörürsek, bunun sonucunda gün boyu köprü altından geçen suyun en yüksek 86 milyon tonu bulabileceği sonucuna ulaşılabiliriz.
Köprünün güç duruma düşebileceği aşırı kış taşkını baskınlarından korunması ve bugüne değin geldiği süreç sonrasında daha çok olumsuz etki almaması için köprü çevresinde kurtarma amaçlı yapısal bir düzenlemeye gidilmiş ve bu doğrultuda kuru çay yatağı üzerinde yer alan bu taş köprüden suyun geliş yönünde 65 metre yukarı-kuzey konumu ile köprüden suyun çıkış yönünde 52 metre aşağı-güney konumunda ek su giriş çıkışı verilen 150 metre uzunluğunda 5-6 metre genişliğinde bir suyak yolu (su kanalı) açılmıştır. Yukarı (kuzey) yönden gelecek olan taşkın suyunun açılmış olan bu suyak yoluna geçişini kolaylaması için suyak ağzına denk konumda kuru çay yatağına bir tümsek yapılmış ve bu konumdaki tümsekte suyun engelle karşılaşıp yapılmış olan suyak içine (yukarıdan aşağıya doğru sağda) bir bölümünün akması amaçlanmıştır. Böylece köprü altından geçebilecek taşkın su yükü, bu suyak yolu aracılığıyla köprü altı gözlerin toplam su sığasına oranla yaklaşık 4/1 ile 5/1 oranında bölünmüş olup, taşkın suyun bir bölümünün taş köprüye ulaşmadan akarı başka yönden verilecek duruma getirilmesi sağlanmıştır.
Yaklaşık 100 yıl önce Taşucu’nda sayılı etkin kişilerden olan Hacı Mehmet Paşa’nın yaptırdığı bilgisine ulaştığımız bu taş köprünün 150 metre güneyinde günümüz Silifke-Taşucu/Anamur (Mersin-Antalya) karayolu geçişi biri eski iğeri yeni sayılan ikiz köprüden verilmiş ve taş köprü üzerindeki olası yıpratıcı araç geçiş etkisi yaklaşık son 45 yıldır kalmamıştır. Burada 45 yıl olarak bir sayı vermemizin nedeni, gerçekte yeni yolun hangi yıl açılıp bu yol üzerinde bugün kullanılan yeni köprünün hangi yıl yapıldığını bildiğimizden değil, buraya komşu olan Seka Akdeniz İşletmesi'nin yapım aralığının 1975-1984 yılları olması dolayısıyladır. Basında büyük bir yalan olarak 1993 yılında değil, gerçeği 2003 yılında ana duruşu verilen, 2005 ile 2006 yıllarında ise birer buçuk ay kapanış öncesi son üretimleri yaptırılan, son olarak 2010 yılı başında işçileri çıkarılıp, 2011 yılında hurdacılara söktürülen bu büyük işletmenin 1975 yılında başlayan 9 yıllık yapım aşamasının sağlıklı olması açısından, günümüzde kullanılan yol üzerindeki köprünün de daha o yıllarda yapılmış olması gerektiği düşüncesi bizi 45 yıl öncesine götürmektedir. (2020 yılına göre)
Taş köprünün 150 metre güneyinde yer alan güncel ana karayolu geçişini sağlayan köprüden sonra, yine taş köprünün bu kez 1570 metre güneyinde Çavuşbucağı Köprüsü, 2550 metre güneyinde Kumlu (Kum Mahallesi) Köprüsü sıralanır. Taş köprüden 2950 metre sonra deniz kıyısı ile buluşması beklenen bu kuru çay yatağı, Kumlu Köprüsü ile birlikte Göksu Irmağı’ndan alınıp Göksu Ovası’nın sulanması amacıyla açılan sulama yollarından biri olan Çavuşbucağı Suyağı’nın (su kanalı) suları ile karşılaşmış ve dolayısıyla da denizin tuzlu suyunu görmeden önce ırmağın tatlı suyu ile ıslanmış olur. Kıyıdan 400 metre önce Kumlu Köprüsü konumunda Göksu Irmağı - Çavuşbucağı Suyağı ile tatlı suyun dolduğu bu kuru çay yatağı, deniz suyunun itme gücüyle kendini tuzlu suya birden kavuşturamaz. Deniz suyunun bu etkisinden dolayı kuru çay yatağı içinde biriken ırmak suyu, Kumlu Köprüsü’nden artı 260 metre daha yukarı yönde çay yatağı içine (kuzeye doğru) sokularak kendini biriktirmiş olur. Böylece kuru çay yatağının denize ulaşmadan önceki son 650 metrelik bölümü tatlı su yatağı durumuna gelmiş olur.
Kumlu Köprüsü’nden sonra deniz kıyısına değin 400 metre olan bu yatak içinde biriken tatlı su, denizde balıkçılık yapanların özellikle sandallarını sakladıkları sazlıklı birer balıkçı barınağı işlevi görür.
Bolacalıkoyuncu Taş Köprüsü altından geçen suyun günümüzde denize doğru dümdüz ilerlediği görülen iyileştirme çalışması yapılmış kuru çay yatağı boyunca mı aktığı, yoksa bu yatağın yönünün değiştirildiği bilgisini araştırdığımızda ortaya çıkan sonuç kesin olmamakla birlikte büyük olasılıkla yatağın tek bir çizgi boyunca düzeltilip değiştirildiği yönündedir.
Taşucu yerleşiklerinden olan Emeli Hicran, İsmail Güler, Ürem Şahin, Sülayman Tan Çekmen, eski yerel ynetim başkanlarından Emin Güleç ve rahmetli Arslan Eyce’nin oğlu Mustafa Eyce ‘den edindiğimiz ancak birbirleriyle eş olmayan sözlü anı bilgileri üzerine yaptığımız kendi kurgulamamıza göre, Bolacalıkoyuncu Köprüsü’nden sonra kuru çay yatağı en az ikiye ayrılmaktaydı. Günümüzde genişletilip, taban ve yan boyları kaya dolguları ile düzenlenmiş olan var olan Seka telinin doğusu boyunca denize doğru uzayan kuru çay yatağı, o dönemde de suyun ana yatağı olarak düşünülebilmekle birlikte bu yatağın doğusuna doğru günümüz yol dolgusu yükseltilerinin olmadığı dönemlerde taşkın suyun Gülümpaşalı ve Çavuşbucağı yönünde tarlalara taşıp gittiğini söyleyebiliriz. Adı üzerinde taşkın dönemlerde gerçekleşen bu deli salma su bazı yıllarda yörede yaşayanlar için büyük bir sıkıntı kaynağı durumunda olsa gerekti. Ne denli günümüzde taşkın su yatağı düzenlenmiş gibi görünse de 5-7 mart 2004 yılında Sİlifke kent içinde Göksu Irmağı taşkını ile birlikte bu su yatağı da yağışların etkisiyle taşmış ve taşan sular ikiye ayrılarak doğuda önce Bolacalıkoyuncu yerleşimine, ardından yeni yolun dolgusu engeli (yolun kuzeyi boyunca) ile doğu çizgisinde ilerleyen selin, yol dolgusunun alçaldığı Gülümpaşalı denginde bu kez yolun güney yakasına akıp geçerek bu yerleşimi su altında bıraktığına tanık olunmuştur. Yine bu sel baskınında taşkının ikinci kolu batı yönde kuru çay yatağını patlatmış, ilerleyen sel suyu batı yönde akarak Gökboyun Tepesi (Yeni Mahalle'nin üzerinde olduğu tepe) güney eteği boyunca akmış, ardından Seka Akdeniz İşletmesi içinde kumsala doğru giden ana yolu bir ırmak yatağına dönüştürmüş, yine suyun bir bölümü Taşucu kent içine doğru Silifke-Taşucu yolunun kuzey çizgisinden de ilerlemesini sürdürmüştür. Görüldüğü üzere ne denli bu tür su yatakları düzenlenmiş olasa da eskilerin söylediği gibi ırmak kendi yatağını 40 yılda bir de olsa yoklar sözü gerçeğe dönüşmüştür. Bu büyük sel baskınından sonra bir diğer su taşkını 19 aralık 2009 'da yaşanmış ve bu taşkında bu kez Taşucu ile Kumlu (Kum Mahallesi) arasını bağlayan köprünün bir bölümü yıkıma uğramıştır. Ne var ki Bolacalıkoyuncu köprüsü bu taşkınlardan başı dik bir biçimde sıyrılmış ve yıkıma uğramaktan kurtulmuştur. Ancak yine de köprünün daha yüzyılar boyu sağlam kalması amacıyla yukarıda sözünü ettiğimiz bir düzenleme ile 2004 yılı selinden sonra yanına ek bir su geçiş yolu açılarak gelecekle ilgili kötü olasılıklar bir ölçüde azaltılmıştır.
Sözlü kaynak olarak bilgiler aldığımız kişilerin aktarımlarına göre, 1800'lü yıllarda Karaman dolayından gelen altı otağ (aile) Taşucu'na yerleşmişler ve burada kıyıda balıkçılık ve gemi yolu ile deniz aşırı ürünler alıp satan yerli Rumların yanında çalışmaya başlamışlardır. O yıllarda Taşucu içinde Hacı Mehmet Paşa'nın kurduğu un değirmeni (günümüz saat kulesi o değirmenin bacasıdır) ile eski pazar yeri arasındaki (marina otel) küçük bölgede bataklık göl arası özellik gösteren bizim uydu görüntüleri oturtumu ile yaklaşık 20 dönüm büyüklük ölçtüğümüz bir su birikintisi varmış. Söz konusu bu gölün çizimleri Taşucu'nun alanında en eski ve güçlü sanatçısı olan İsmail Güler'in yağlı boya eserlerinde görülebilmektedir. Yine bu gölün batı yakası kıyısı boyunca Rumların ev ve iş erlerinden oluşan çok sayıda taş yapı bulunmaktaymış. Bu yapılar 1980 dönemi sonrası yerel yönetime atananlarca yıkılarak sözüm ona çağdaş yapılaşmaya yerini bırakıp büyük oranda yok olmuş. Sözünü ettiğimiz gölün kuzey ucunda ise günümüzde toprak altında kalmış olan ve tek gözlü olduğunun aktarıldığını anımsadığımız, yine Hacı Mehmet Paşa'nın yaptırdığı bir taş köprü bulunmaktaymış. Bu taş köprü de yaklaşık veri ile 1986-1987 yıllarında toprak altına alınmış. 1955 ile 2014 yılları arasında yerel yönetimin işler olduğu Taşucu'ndaki bu göl ve gölün kuzey ucunda iki yakayı (Reşadiye ile Mansuriye) birbirine bağlayan taş köprünün varlığı, burada konu ettiğimiz Bolacalıkoyuncu Köprüsü'nün altından geçen taşkın sularının kış yağışlarıyla birlikte Taşucu'na da gelip bu köprünün altından geçerek gölü beslediğini kanıtlıyor olmalıdır. Ancak aradan geçen süre sonunda, taşkın suların geçmesi gerektiğini düşündüğümüz kent içindeki bir çok konum yapılaşma altında aldığı için bu konudaki kanıtlar ayrıntılı kazı çalışmaları ve yer yer topraktan alınacak doku örneklerinin çözümlenmesi ile anlaşılabilecektir. Yine de uydu görüntüsü alıntısı üzerinde olası geçiş yerlerini bu çalışmanın bir başka ayrıntısı olması açısından çalışarak size sunmak istedik.
Bolacalıkoyuncu yerleşimi toplum arasında Araplı olarak da bilindiği için Araplı Köprüsü olarak da geçen Hacı Mehmet Paşa'nın yaptırdığı bu taş köprü, eski Taşucu yerlilerinde Kızıl Köprü olarak da anılmaktadır. Bunun nedenini sözlü kaynaklarımıza sorduğumuzdaysa kesin olarak kimse bilmemekle birlikte ortaya değişik düşünceler atılmıştır. Kimi düşünceye göre köprünün taşları kızıl tüslü olduğu için, kimine göre kuru çay yatağındaki tortu toprağın kızıl tüslü (renkli) göründüğü için köprü bu adla da anılıyordu. Bir başka ilginç ancak kuşku duyularak söylenen düşünce ise köprü üzerinde bir savaş yada çatışma olması ile yada bir düğün geçişi sırasında köprüden düşmenlerin olmasından dolayı Kızıl Köprü adı eskidendir kullanılmaktaydı. Oysa artık araç ve yaya geçişinin bile neredeyse kalmadığı bu köprü, toplum arasında kullanım dışı kaldığı için işin gerçeği bu adlarla bile anılmaz olmuştur. Kısaca Araplı Köprüsü, güncel toplumun daha çok dilinde yer almaktadır.
Köprünün adı konusunda ülkemizin bir çok köprüsünde olduğu gibi yasal bir adlandırma olmadığı için ortada kalan konunun bu açısına ne yazık ki taşkın yatağı olarak adlandırdığımız kuru çay da eşlik etmektedir. Nedendir bilinmez ülkemiz gelenek ve göreneğinde bir çok çay, köprü, koy, ada, kıyı ve kumsal adlandırmadan öylece durmaktadır.
Burada yaptığımız çalışmada, köprünün yapısı, ölçüleri, geçmişi, köprünün hangi su yatağı üzerinde bulunduğu ve hangi ölçüler içinde bu kuru çay yatağının yayılım gösterdiğini inceleyip size açık kaynak olarak sunmak istedik. Bu doğrultuda uydu görüntülerinin izini sürüp, görüntü birleştirmeler ile yerizi (harita) üretimleri yaparak bunları yeniden ayrıntılı biçimde düzenledik. Bugüne değin bu köprüye ve kuru çay yatağına ilgi gösterilip üzerinde çalışılmamasını, yada çalışılmış olunsa bile toplum yararına açık kaynak olarak sunulmamasını, yöremiz özelinde ve ülkemiz genelinde çok sayıda benzer örneği olmakla birlikte üzüntüyle karşılıyor ve bu eksikliği adım adım yaptığımız konusal çalışmalarla giderme amacı taşıyoruz...
Dileriz çalışmalarımız sürer ve daha çok araştırma konusunu yöremiz toplumunun öğrenimine ve yararlanmasına sunmuş oluruz.
Bu çalışmayı Aytaç Kurtuba, 2020 yılı sonu ile 2021 yılı başında yapmış olup ve toplum yararına sunmuş bulunmaktadır.
İletişim Bilgileri :
Cep : 0 545 417 03 57
aytackurtuba@hotmail.com