Tevazu: İnsanı Yücelten Alçakgönüllülük
Günümüzde insan ilişkilerinin giderek yüzeyselleştiği, bireyselliğin öne çıktığı bir dünyada, tevazu gibi kadim değerlerin hatırlanması büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. Tevazu, sadece bir erdem değil, insanın iç dünyasını dengeleyen, toplumla barışık yaşamasını sağlayan bir yaşam tarzıdır. Kibrin ve gururun karşıtı olan tevazu, insanın haddini bilmesi, büyüklenmemesi, başkalarını kendine tercih edebilmesi gibi güzel hasletleri içinde barındırır. Bu erdem, kişiyi bencillikten, gösterişten ve gereksiz rekabetten uzak tutarak, gerçek anlamda insan olmanın kapılarını aralar.
Tevazunun Kaynağı: İnsanın Kendini Tanıması
Tevazu, insanın kendini tanımasıyla başlar. Kendi kusurlarını, acziyetini, eksikliklerini bilen bir insan, başkalarına karşı kibirli bir tavır takınamaz. Kendi noksanlarını gören biri, başkalarının hatalarına karşı da hoşgörülü olur. Nitekim İslam ahlakında da tevazunun önemli bir yeri vardır. Hz. Mevlana’nın "Alçakgönüllü ol, toprak gibi; herkesin ayağının altına seril. Ancak o zaman büyüklüğün sırrına erersin." sözü; tevazunun insanı nasıl yükselteceğini en güzel şekilde ifade eder.
Tevazu, başkasını kendine tercih etmeyi, affedici olmayı ve hoşgörüyü beraberinde getirir. Kibirli ve gururlu bir insan intikam duygularıyla hareket ederken, mütevazı bir insan kin gütmez, karşılaştığı kötülüklere bile iyilikle karşılık verir. Çünkü tevazu, insanın sadece dış dünyaya karşı bir duruşu değil, aynı zamanda iç dünyasında taşıdığı bir derinliktir.
Kibir ve Gururun Karşıtı Olan Tevazu
Kibir, insanın kendisini olduğundan büyük görmesine, çevresindekileri küçümsemesine sebep olur. Oysa tevazu, kişinin kendini ve haddini bilmesiyle mümkündür. İnsan, sahip olduğu maddi veya manevi nimetlerden dolayı üstünlük taslamamalıdır. Çünkü insanın sahip olduğu her şey fanidir ve ona emanet olarak verilmiştir. Mütevazı insan, elindekileri bir lütuf olarak görür, başkalarıyla paylaşır ve bu paylaşımla huzur bulur.
Tevazunun bir denge içinde olması da önemlidir. Fazla tevazu göstermek, bazen kişinin kendini ezdirmesine, hatta zillete düşmesine yol açabilir. İslam ahlakında makbul olan tevazu, kişinin vakarını koruyarak kibirden uzak durmasıdır. Bir insan, tevazu gösterirken kendini küçük düşürecek tavırlara da girmemelidir. Özellikle aşırı kibirli insanlara karşı tevazu göstermek, bazen kendini aşağılamak anlamına gelebilir.
Tevazu, İnsan Olmanın Gereğidir
Dünya hayatında insanları süsleyen en önemli ziynet tevazudur. Çünkü tevazu, insanı sadece başkalarının gözünde değil, kendi iç dünyasında da yücelten bir haslettir. Gurur, övünme ve bencillik ise insan ile hakikat arasına çekilmiş bir perdedir. Bu perdeyi kaldırmadan hiçbir şeyi olduğu gibi görmek mümkün değildir. Kibirli insan, sahip olduklarını kendinden bilerek büyüklenirken, mütevazı insan her şeyin bir emanet olduğunu bilir ve bu bilinçle hareket eder.
Mütevazı insan affedicidir. Başına gelen eza ve cefaları bir sınav olarak görür ve bunları sabırla karşılar. Cömerttir, çünkü kendini bir emanetçi olarak kabul eder. Fedakardır, çünkü başkalarına hizmet etmekten yüksünmez. Zarif ve ince ruhludur, çünkü kibir ve bencillik gibi duygular onu katılaştırmaz.
Tevazu, sadece bireysel değil, toplumsal barışın da temel taşlarından biridir. Toplumda kibir, gösteriş ve bencillik arttıkça, insanlar arasındaki sevgi ve saygı da azalır. Oysa tevazu, insanları birbirine yaklaştırır, gönülleri yumuşatır ve gerçek dostlukların kurulmasını sağlar.
Sonuç olarak, tevazu insanı küçültmez, aksine büyütür. Kendi eksikliklerini gören, başkalarına karşı hoşgörülü olan, kibir ve gösterişten uzak duran bir insan, hem manevi huzura kavuşur hem de toplumda saygın bir yer edinir. Tevazu, insan olmanın ve insan kalabilmenin en önemli şartlarından biridir. Bu yüzden hayat yolculuğunda tevazuyu rehber edinmek, sadece güzel bir ahlak göstergesi değil, aynı zamanda gerçek bir bilgelik nişanesidir.