ALMANYA AKKUYU’YA NİYE EKİPMAN TESLİM ETMİYOR?

Ekonomi 12.09.2024 - 17:19, Güncelleme: 12.09.2024 - 17:19 4264 kez okundu.
 

ALMANYA AKKUYU’YA NİYE EKİPMAN TESLİM ETMİYOR?

Almanlar, Türkiye’ye ÖRTÜLÜ AMBORGO MU UYGULUYOR? Sorusunu gündeme getirirken, uzmanlar; Akkuyu’nun ekonomik anlamda olduğu kadar stratejik anlamda da Türkiye’nin elini güçlendirecek önemli bir yatırım olduğuna dikkat çekerken, bu nedenle de Batılı ülkelerin bu tür uygulamaları, Türkiye’nin önünü kesmek amaçlı olduğunun altını çiziyorlar.
Sesimiz Haber Merkezi Uzmanlar, Almanya’nın savunma sanayi ve enerji gibi bazı alanlarda Türkiye’ye ‘örtülü ambargo’ uyguladığına, bu durumun da küresel güçlerin, ekonomik yaptırımları ve tehditleri stratejik bir silah olarak kullanma eğilimlerini ortaya koyduğuna dikkat çekti. Uzmanlara göre Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne (NGS) Almanya’dan gelecek ekipmanın gümrükte bekletilmesi de bu durumu somut ve anlaşılır bir şekilde gözler önüne seren önemli örneklerden birini teşkil ediyor. “Akkuyu’ya ekipman teslimatı yapılmaması küresel ekonomik gerilimlerin ve uluslararası yaptırımların somut bir örneğidir” diyen Stratejist ve Siyaset Bilimci Dr. Mehmet Bozkuş, küresel ekonomik yapıların ve uluslararası siyasetteki etkili güçlerin, ülkeler arasındaki ilişkilerde yaptırımları ve tehditleri ekonomik bir silah olarak kullanmaktan çekinmediğine dikkati çekti. STRATEJİK Bozkuş, “Bu durum, ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olarak ülkelerarası gerilimlerin artmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, Rusya’nın ve dolayısıyla Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom’un Alman Siemens şirketinden Akkuyu ürünlerini alamaması, küresel ekonomik gerilimlerin ve uluslararası yaptırımların somut bir örneğidir. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir etkiye sahiptir ve altında yatan nedenler, küresel güç dengesindeki değişimlerin ve uluslararası yaptırımların bir göstergesidir. Küresel ekonomik kırılganlıkların ve uluslararası yaptırımların doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır” dedi. Stratejist ve Siyaset Bilimci Dr. Mehmet Bozkuş Siyaset Bilimi ile Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Ergenekon Savrun da Almanya’dan Akkuyu’ya ürün tedarikinde yaşanan sıkıntıları “küresel güç dengelerindeki değişimin ve uluslararası yaptırımların somut bir yansıması” olarak değerlendirdi. KÜRESEL GÜÇ DENGESİ Bu durumun Almanya’nın ABD’nin küresel politikalarını destekleyerek, uluslararası yaptırımları uygulamadaki rolünü açıkça ortaya koyduğunu belirten Savrun, şunları söyledi: “Tedarik kısıtlamaları, siyasi güçlerin ekonomik araçları kullanarak stratejik hedeflerine ulaşma çabaları olarak değerlendirilmelidir. Bu, ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin ne kadar karmaşık ve stratejik bir hale geldiğine işaret etmektedir. Bu durum, uluslararası ekonomik ve siyasi çekişmelerin açık bir göstergesidir. Bu tür aksaklıklar, küresel ekonomik ve siyasi güçlerin ekonomik yaptırımları ve tehditleri stratejik bir silah olarak kullanma eğilimlerini ortaya koymaktadır. Özellikle Siemens gibi büyük firmalardan ürün teminindeki zorluklar, Almanya’nın ABD’nin yönlendirmeleri doğrultusunda attığı adımların bir yansıması olarak yorumlanabilir. Bu tür gelişmeler, küresel ekonomik gerginlikleri ve uluslararası yaptırımları daha somut ve anlaşılır bir şekilde gözler önüne seriyor.” Siyaset Bilimi ile Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Ergenekon Savrun ULUSLARARASI HUKUK SORUNU DOĞAR Uluslararası Siyaset Uzmanı İsmail Cingöz ise, “Akkuyu NGS projesi için Temmuz 2023’te hazır hale getirilmiş olan ‘şalt tesisi ekipmanı’ sisteminin karşılıklı hiçbir sıkıntı, kısıtlama veya yaptırım olmasa da teslim edilmemesi ‘örtülü ambargo’dur” dedi. Küresel güçlerin geçmişte de Türkiye’nin nükleer santrale sahip olmaması için sayısız engel çıkardığını söyleyen Cingöz, Türkiye’nin araya girmesine ve yüklenici firmanın tüm girişimlerine rağmen Akkuyu’ya teslimatın yapılmamasını uluslararası hukuk açısından da sorunlu olduğunu kaydetti. Cingöz, “Proje takviminin aksamaması için 7/24 esasına göre çalışmalarına devam edilirken, tüm girişimlere rağmen Alman şirketi tarafından teslimatın yapılmaması, bu konuda herhangi bir açıklamada da bulunulmaması üzerine programın gerisine düşmemek için Rosatom ve Türk hükümeti söz konusu engeli aşmak üzere etkili bir çözüm geliştirmiş ve Aralık 2023’te ekipman Çin’e yeniden sipariş verilmiştir. Çin alternatifinin devreye konulmasıyla bulunan çözüm, Siemens şirketinin Akkuyu NGS’yi geciktirme girişimlerini boşa çıkartması ve Türkiye’nin nükleere sahip olma konusunda kararlılığından vazgeçmediğini, Rosatom’un da uluslararası taahhütlerini ve yükümlülüklerini her ne koşulda olursa olsun yerine getirme konusundaki ciddiyetini göstermesi açısından önemlidir” ifadelerini kullandı. Uluslararası Siyaset Uzmanı İsmail Cingöz GÜÇ DENGELERİ DEĞİŞİYOR “Almanya’nın ABD’nin politikalarına teslimiyeti ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar, izlenen stratejinin bir parçası olarak değerlendirilebilir” diyen Stratejist ve Siyaset Bilimci Dr. Mehmet Bozkuş, ABD’nin Rusya’nın malvarlığına el koymasını, bu fonların Ukrayna için harcanması yönündeki politikaların, küresel ekonomik düzende büyük değişikliklere yol açacağını vurguladı. Bozkuş, Çin’in bu durumdan etkilenmesi ve Rusya ile daha da yakınlaşması ile küresel ekonomik ilişkilerde yeni dinamikler yaratıldığının altını çizerek şunları kaydetti: “Dünyadaki ekonomik düzende en büyük egemenliği kuranlar, dünya küresel sisteminin hâkim olan ABD, Britanya, Fransa, Almanya gibi ülkelerdir. Bu ülkelerin yapısına bakıldığında, sanayi devrimi sürecinde enerji ve hammadde kaynaklarına erişim sağlayarak dünya sistemini kuran ve yöneten ülkeler olarak öne çıktıkları görülmektedir. İki Kutuplu dünya düzeninde karşı kutup da yer alan Rusya, aynı anlayışla sistem içinde yer alarak siyasi modelleme sistemi ile ayrı bir yol izlemiştir. ALMANYA, ABD POLİTİKASINA TESLİM OLMUŞTUR Rusya’ya karşı hiçbir yaptırımın içinde yer almayan Macaristan ve Sırbistan ile AB içinde ekonomik büyüklüğe sahip en stratejik ülke konumunda olan Almanya’nın ABD politikalarına teslim olması dikkat çekmektedir. ABD’nin Rusya’nın malvarlığı olan 300 milyar dolara uluslararası hukuka aykırı olarak el koyması ve bunun Ukrayna için harcanması yönündeki yönlendirmeleri dünyada en büyük yatırım diplomasisine sahip ülkelerin ekonomilerine yatırım yapan Çin’in karşısına en büyük tehdit olarak çıkmaktadır.” RUSYA’YI TERCİH NEDENLERİ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Ergenekon Savrun da Akkuyu dahil pek çok alanda Türkiye’nin Rusya ile iş birliği yapmasının nedenlerini şöyle aktardı: “Son yıllarda ABD ile yaşanan inişli-çıkışlı ikili ilişkiler, AB’nin Türkiye’ye karşı olumsuz tutumu, Türkiye’nin güneyinde cereyan eden terör oluşumu ve destekçilerinin ne yazık ki bazı Batılı devletler oluşu, Asya’da ise Türkiye’nin Pakistan ile olan dostane ilişkileri karşısında Hindistan’ın biraz olumsuz tavrı Rusya tercihini ön plana çıkarmıştır. Bilindiği gibi Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde Akkuyu’da nükleer güç santrali kurulması için ikili antlaşma imzalanmıştır. Ülkemizin ikinci nükleer santral projesi olan Sinop Nükleer Santrali için çalışmalar devam etmektedir. Beş yüz elli bin parçadan oluşan nükleer santral projesi büyük bir istihdam sağlayacağı gibi Türk sanayisine de yan kollardan katma değerde bulunacaktır.  Dünyamız hızla gelişirken Türkiye’nin bu güçten mahrum kalması düşünülemez hatta çok geç kalındı bile diye biliriz.” Son 25-30 yıldır Türkiye’nin İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) içinde enerji talebi en hızlı artan ülke olduğunu, elektrik ve doğalgaz talep artışında ise Çin’in ardından ikinci ülke konumunda bulunduğunu vurgulayan Savrun, “En büyük etkenlerden birisi nüfus artışı ile Türkiye’nin coğrafi anlamda Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birleştiği noktada bulunması ve dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin %60’ına sahip olan ülkelere komşu olmasıdır. Ancak Türkiye enerji alanında %74 oranında dışa bağımlı bir ülkedir. Petrol ve doğalgazdaki dışa bağımlılık beraberinde diğer ekonomik ve stratejik ürünlerin kullanımında da açığa çıkmaktadır. Türkiye’nin elektrik üretiminin belli bir kısmı yaklaşık 8 milyar m3’lük bir doğal gaz ithalatı demektir. Kömür kullanımı ise neredeyse yüzde 100’dür. Türkiye, Sinop ve Akkuyu’da planlanan santrallerin devreye girmesiyle bu ağır ekonomik külfetten kurtulacaktır” diye konuştu. AKKUYU, TÜRKİYE İÇİN GÜÇ DEMEK Türkiye’nin nükleer enerji adımını “stratejik bir hamle” olarak niteleyen Savrun, şöyle devam etti: “Birleşmiş Milletlerin 5 daimî üyesi haricinde Ermenistan, Meksika ve Arjantin gibi ülkelerde de nükleer enerji santralleri mevcuttur. Dünya çapında 30’dan fazla ülkede 415 reaktör faaliyet gösterirken Türkiye’nin bu güce uzak kalması düşünülemez. Nükleer santraller 24 saat durmaksızın çalışabilirken, güneş, rüzgâr ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji güç santralleri meteoroloji ve iklim şartlarına göre değişkenlik ve duraklama gösterebilir. Yenilenebilir enerji santrallerinin kapasite faktörleri yüzde 40’lara ulaşırken bu oran nükleer santrallerde yüzde 90’ı bulmaktadır. Nükleer santrallerin hizmet ömrü ise 60 yıl iken, güneş ve rüzgâr enerjisi sistemlerinin ömrü 25-30 yıldır. Öte yandan yenilenebilir enerjinin belli bir yüzdesi elektrik şebekelerine aktarılabilir. Çünkü bunlar alternatif enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilebilecek en yüksek verimi sağlamak için yeterli baz yük santrallerine ihtiyaç vardır, bu tarz kapasite ve kabiliyet de nükleer santraller ile sağlanabilir.  Nükleer enerji, dolayısıyla Akkuyu NGS, ekonomik anlamda birçok avantajların yanı sıra stratejik anlamda da Türkiye’yi bölgesinde daha çok söz sahibi edecek bir hamle olmuştur.” NGS, NÜKLEERE HÜKMETMEKTİR Uluslararası Siyaset Uzmanı İsmail Cingöz, kullandığı enerjiyi büyük oranda ithal eden Türkiye’nin enerjiye bağlı cari açıklarını azaltmak için yeni politikalar geliştirmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.  Cingöz bu yönde atılan adımlardan en önemlilerinden birinin Mersin’de inşa edilen Akkuyu NGS olduğunu kaydetti. 1956 yılında başladığı ancak birçok sebebe bağlı olarak nükleer hedeflerini gerçekleştiremeyen Türkiye’nin, bir süre önce bu yöndeki çalışmalarını Akkuyu NGS ile tekrar başlattığını vurgulayan Cingöz, şöyle devam etti: “Türkiye, fosil ve yenilenebilir enerji kaynakları dışında nükleer çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye’nin dışa bağımlılıktan kurtulmak ve arz güvenliği için 2010 yılında Rusya ile imzaladığı anlaşmalar kapsamında temelleri atılan Akkuyu NGS’nin ilk ünitesinin proje takvimine göre 2025 yılı içerisinde faaliyete alınması beklenmektedir. NÜKLEER BİR GÜÇTÜR VE SAHİP OLAN ÜLKELER BİR ÜST LİGE YÜKSELİR Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Sinop ve Kırklareli/İğneada bölgelerinde yeni NGS kurulum planları ve çalışmaları da stratejik adımlardır. Jeopolitik ve jeostratejik konumu ile hızla artan nüfusu göz önüne alındığında Türkiye’nin daha fazla NGS sahibi olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Ancak nükleer santral karşıtı olanların bulunduğu da bilinmektedir. Nükleer Güç Santralleri ile üretilecek enerjileri sadece elektrik enerjisi olarak değerlendiren ve ‘nükleer santraller elektriği ucuzlatmaz, dolayısıyla Türkiye’nin nükleere ihtiyacı yok’ şeklindeki değerlendirmeler son derece yanlıştır. Zira nükleer güç santralleri sadece enerji üretimini geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda nükleer teknolojilerin gelişimini de hızlandırır. Türkiye’nin nükleer enerjiye ihtiyacı vardır. Nükleer tıp, uzay teknolojileri, uydu-haberleşme alanları, sanayi ve tarım başta olmak üzere hayatın pek çok alanında kullanılacak olan ürünlerin zenginleştirilmesini de sağlayacağı unutulmamalıdır. Nükleer, bir güçtür ve sahip olmak ülkeleri üst lige yükseltir.”  
Almanlar, Türkiye’ye ÖRTÜLÜ AMBORGO MU UYGULUYOR? Sorusunu gündeme getirirken, uzmanlar; Akkuyu’nun ekonomik anlamda olduğu kadar stratejik anlamda da Türkiye’nin elini güçlendirecek önemli bir yatırım olduğuna dikkat çekerken, bu nedenle de Batılı ülkelerin bu tür uygulamaları, Türkiye’nin önünü kesmek amaçlı olduğunun altını çiziyorlar.

Sesimiz Haber Merkezi

Uzmanlar, Almanya’nın savunma sanayi ve enerji gibi bazı alanlarda Türkiye’ye ‘örtülü ambargo’ uyguladığına, bu durumun da küresel güçlerin, ekonomik yaptırımları ve tehditleri stratejik bir silah olarak kullanma eğilimlerini ortaya koyduğuna dikkat çekti. Uzmanlara göre Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne (NGS) Almanya’dan gelecek ekipmanın gümrükte bekletilmesi de bu durumu somut ve anlaşılır bir şekilde gözler önüne seren önemli örneklerden birini teşkil ediyor.

“Akkuyu’ya ekipman teslimatı yapılmaması küresel ekonomik gerilimlerin ve uluslararası yaptırımların somut bir örneğidir” diyen Stratejist ve Siyaset Bilimci Dr. Mehmet Bozkuş, küresel ekonomik yapıların ve uluslararası siyasetteki etkili güçlerin, ülkeler arasındaki ilişkilerde yaptırımları ve tehditleri ekonomik bir silah olarak kullanmaktan çekinmediğine dikkati çekti.

STRATEJİK

Bozkuş, “Bu durum, ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olarak ülkelerarası gerilimlerin artmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, Rusya’nın ve dolayısıyla Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom’un Alman Siemens şirketinden Akkuyu ürünlerini alamaması, küresel ekonomik gerilimlerin ve uluslararası yaptırımların somut bir örneğidir. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir etkiye sahiptir ve altında yatan nedenler, küresel güç dengesindeki değişimlerin ve uluslararası yaptırımların bir göstergesidir. Küresel ekonomik kırılganlıkların ve uluslararası yaptırımların doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır” dedi.

Stratejist ve Siyaset Bilimci Dr. Mehmet Bozkuş

Siyaset Bilimi ile Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Ergenekon Savrun da Almanya’dan Akkuyu’ya ürün tedarikinde yaşanan sıkıntıları “küresel güç dengelerindeki değişimin ve uluslararası yaptırımların somut bir yansıması” olarak değerlendirdi.

KÜRESEL GÜÇ DENGESİ

Bu durumun Almanya’nın ABD’nin küresel politikalarını destekleyerek, uluslararası yaptırımları uygulamadaki rolünü açıkça ortaya koyduğunu belirten Savrun, şunları söyledi: “Tedarik kısıtlamaları, siyasi güçlerin ekonomik araçları kullanarak stratejik hedeflerine ulaşma çabaları olarak değerlendirilmelidir. Bu, ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin ne kadar karmaşık ve stratejik bir hale geldiğine işaret etmektedir. Bu durum, uluslararası ekonomik ve siyasi çekişmelerin açık bir göstergesidir. Bu tür aksaklıklar, küresel ekonomik ve siyasi güçlerin ekonomik yaptırımları ve tehditleri stratejik bir silah olarak kullanma eğilimlerini ortaya koymaktadır. Özellikle Siemens gibi büyük firmalardan ürün teminindeki zorluklar, Almanya’nın ABD’nin yönlendirmeleri doğrultusunda attığı adımların bir yansıması olarak yorumlanabilir. Bu tür gelişmeler, küresel ekonomik gerginlikleri ve uluslararası yaptırımları daha somut ve anlaşılır bir şekilde gözler önüne seriyor.”

Siyaset Bilimi ile Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Ergenekon Savrun

ULUSLARARASI HUKUK SORUNU DOĞAR

Uluslararası Siyaset Uzmanı İsmail Cingöz ise, “Akkuyu NGS projesi için Temmuz 2023’te hazır hale getirilmiş olan ‘şalt tesisi ekipmanı’ sisteminin karşılıklı hiçbir sıkıntı, kısıtlama veya yaptırım olmasa da teslim edilmemesi ‘örtülü ambargo’dur” dedi. Küresel güçlerin geçmişte de Türkiye’nin nükleer santrale sahip olmaması için sayısız engel çıkardığını söyleyen Cingöz, Türkiye’nin araya girmesine ve yüklenici firmanın tüm girişimlerine rağmen Akkuyu’ya teslimatın yapılmamasını uluslararası hukuk açısından da sorunlu olduğunu kaydetti. Cingöz, “Proje takviminin aksamaması için 7/24 esasına göre çalışmalarına devam edilirken, tüm girişimlere rağmen Alman şirketi tarafından teslimatın yapılmaması, bu konuda herhangi bir açıklamada da bulunulmaması üzerine programın gerisine düşmemek için Rosatom ve Türk hükümeti söz konusu engeli aşmak üzere etkili bir çözüm geliştirmiş ve Aralık 2023’te ekipman Çin’e yeniden sipariş verilmiştir. Çin alternatifinin devreye konulmasıyla bulunan çözüm, Siemens şirketinin Akkuyu NGS’yi geciktirme girişimlerini boşa çıkartması ve Türkiye’nin nükleere sahip olma konusunda kararlılığından vazgeçmediğini, Rosatom’un da uluslararası taahhütlerini ve yükümlülüklerini her ne koşulda olursa olsun yerine getirme konusundaki ciddiyetini göstermesi açısından önemlidir” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Siyaset Uzmanı İsmail Cingöz

GÜÇ DENGELERİ DEĞİŞİYOR

“Almanya’nın ABD’nin politikalarına teslimiyeti ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar, izlenen stratejinin bir parçası olarak değerlendirilebilir” diyen Stratejist ve Siyaset Bilimci Dr. Mehmet Bozkuş, ABD’nin Rusya’nın malvarlığına el koymasını, bu fonların Ukrayna için harcanması yönündeki politikaların, küresel ekonomik düzende büyük değişikliklere yol açacağını vurguladı.

Bozkuş, Çin’in bu durumdan etkilenmesi ve Rusya ile daha da yakınlaşması ile küresel ekonomik ilişkilerde yeni dinamikler yaratıldığının altını çizerek şunları kaydetti: “Dünyadaki ekonomik düzende en büyük egemenliği kuranlar, dünya küresel sisteminin hâkim olan ABD, Britanya, Fransa, Almanya gibi ülkelerdir. Bu ülkelerin yapısına bakıldığında, sanayi devrimi sürecinde enerji ve hammadde kaynaklarına erişim sağlayarak dünya sistemini kuran ve yöneten ülkeler olarak öne çıktıkları görülmektedir. İki Kutuplu dünya düzeninde karşı kutup da yer alan Rusya, aynı anlayışla sistem içinde yer alarak siyasi modelleme sistemi ile ayrı bir yol izlemiştir.

ALMANYA, ABD POLİTİKASINA TESLİM OLMUŞTUR

Rusya’ya karşı hiçbir yaptırımın içinde yer almayan Macaristan ve Sırbistan ile AB içinde ekonomik büyüklüğe sahip en stratejik ülke konumunda olan Almanya’nın ABD politikalarına teslim olması dikkat çekmektedir. ABD’nin Rusya’nın malvarlığı olan 300 milyar dolara uluslararası hukuka aykırı olarak el koyması ve bunun Ukrayna için harcanması yönündeki yönlendirmeleri dünyada en büyük yatırım diplomasisine sahip ülkelerin ekonomilerine yatırım yapan Çin’in karşısına en büyük tehdit olarak çıkmaktadır.”

RUSYA’YI TERCİH NEDENLERİ

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Ergenekon Savrun da Akkuyu dahil pek çok alanda Türkiye’nin Rusya ile iş birliği yapmasının nedenlerini şöyle aktardı: “Son yıllarda ABD ile yaşanan inişli-çıkışlı ikili ilişkiler, AB’nin Türkiye’ye karşı olumsuz tutumu, Türkiye’nin güneyinde cereyan eden terör oluşumu ve destekçilerinin ne yazık ki bazı Batılı devletler oluşu, Asya’da ise Türkiye’nin Pakistan ile olan dostane ilişkileri karşısında Hindistan’ın biraz olumsuz tavrı Rusya tercihini ön plana çıkarmıştır. Bilindiği gibi Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde Akkuyu’da nükleer güç santrali kurulması için ikili antlaşma imzalanmıştır. Ülkemizin ikinci nükleer santral projesi olan Sinop Nükleer Santrali için çalışmalar devam etmektedir. Beş yüz elli bin parçadan oluşan nükleer santral projesi büyük bir istihdam sağlayacağı gibi Türk sanayisine de yan kollardan katma değerde bulunacaktır.  Dünyamız hızla gelişirken Türkiye’nin bu güçten mahrum kalması düşünülemez hatta çok geç kalındı bile diye biliriz.” Son 25-30 yıldır Türkiye’nin İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) içinde enerji talebi en hızlı artan ülke olduğunu, elektrik ve doğalgaz talep artışında ise Çin’in ardından ikinci ülke konumunda bulunduğunu vurgulayan Savrun, “En büyük etkenlerden birisi nüfus artışı ile Türkiye’nin coğrafi anlamda Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birleştiği noktada bulunması ve dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin %60’ına sahip olan ülkelere komşu olmasıdır. Ancak Türkiye enerji alanında %74 oranında dışa bağımlı bir ülkedir. Petrol ve doğalgazdaki dışa bağımlılık beraberinde diğer ekonomik ve stratejik ürünlerin kullanımında da açığa çıkmaktadır. Türkiye’nin elektrik üretiminin belli bir kısmı yaklaşık 8 milyar m3’lük bir doğal gaz ithalatı demektir. Kömür kullanımı ise neredeyse yüzde 100’dür. Türkiye, Sinop ve Akkuyu’da planlanan santrallerin devreye girmesiyle bu ağır ekonomik külfetten kurtulacaktır” diye konuştu.

AKKUYU, TÜRKİYE İÇİN GÜÇ DEMEK

Türkiye’nin nükleer enerji adımını “stratejik bir hamle” olarak niteleyen Savrun, şöyle devam etti: “Birleşmiş Milletlerin 5 daimî üyesi haricinde Ermenistan, Meksika ve Arjantin gibi ülkelerde de nükleer enerji santralleri mevcuttur. Dünya çapında 30’dan fazla ülkede 415 reaktör faaliyet gösterirken Türkiye’nin bu güce uzak kalması düşünülemez. Nükleer santraller 24 saat durmaksızın çalışabilirken, güneş, rüzgâr ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji güç santralleri meteoroloji ve iklim şartlarına göre değişkenlik ve duraklama gösterebilir. Yenilenebilir enerji santrallerinin kapasite faktörleri yüzde 40’lara ulaşırken bu oran nükleer santrallerde yüzde 90’ı bulmaktadır. Nükleer santrallerin hizmet ömrü ise 60 yıl iken, güneş ve rüzgâr enerjisi sistemlerinin ömrü 25-30 yıldır. Öte yandan yenilenebilir enerjinin belli bir yüzdesi elektrik şebekelerine aktarılabilir. Çünkü bunlar alternatif enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilebilecek en yüksek verimi sağlamak için yeterli baz yük santrallerine ihtiyaç vardır, bu tarz kapasite ve kabiliyet de nükleer santraller ile sağlanabilir.  Nükleer enerji, dolayısıyla Akkuyu NGS, ekonomik anlamda birçok avantajların yanı sıra stratejik anlamda da Türkiye’yi bölgesinde daha çok söz sahibi edecek bir hamle olmuştur.”

NGS, NÜKLEERE HÜKMETMEKTİR

Uluslararası Siyaset Uzmanı İsmail Cingöz, kullandığı enerjiyi büyük oranda ithal eden Türkiye’nin enerjiye bağlı cari açıklarını azaltmak için yeni politikalar geliştirmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.  Cingöz bu yönde atılan adımlardan en önemlilerinden birinin Mersin’de inşa edilen Akkuyu NGS olduğunu kaydetti. 1956 yılında başladığı ancak birçok sebebe bağlı olarak nükleer hedeflerini gerçekleştiremeyen Türkiye’nin, bir süre önce bu yöndeki çalışmalarını Akkuyu NGS ile tekrar başlattığını vurgulayan Cingöz, şöyle devam etti: “Türkiye, fosil ve yenilenebilir enerji kaynakları dışında nükleer çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye’nin dışa bağımlılıktan kurtulmak ve arz güvenliği için 2010 yılında Rusya ile imzaladığı anlaşmalar kapsamında temelleri atılan Akkuyu NGS’nin ilk ünitesinin proje takvimine göre 2025 yılı içerisinde faaliyete alınması beklenmektedir.

NÜKLEER BİR GÜÇTÜR VE SAHİP OLAN ÜLKELER BİR ÜST LİGE YÜKSELİR

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Sinop ve Kırklareli/İğneada bölgelerinde yeni NGS kurulum planları ve çalışmaları da stratejik adımlardır. Jeopolitik ve jeostratejik konumu ile hızla artan nüfusu göz önüne alındığında Türkiye’nin daha fazla NGS sahibi olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Ancak nükleer santral karşıtı olanların bulunduğu da bilinmektedir. Nükleer Güç Santralleri ile üretilecek enerjileri sadece elektrik enerjisi olarak değerlendiren ve ‘nükleer santraller elektriği ucuzlatmaz, dolayısıyla Türkiye’nin nükleere ihtiyacı yok’ şeklindeki değerlendirmeler son derece yanlıştır. Zira nükleer güç santralleri sadece enerji üretimini geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda nükleer teknolojilerin gelişimini de hızlandırır. Türkiye’nin nükleer enerjiye ihtiyacı vardır. Nükleer tıp, uzay teknolojileri, uydu-haberleşme alanları, sanayi ve tarım başta olmak üzere hayatın pek çok alanında kullanılacak olan ürünlerin zenginleştirilmesini de sağlayacağı unutulmamalıdır. Nükleer, bir güçtür ve sahip olmak ülkeleri üst lige yükseltir.”

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 blossomtips.com